23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı mı? Tekerleme gibi ezbere bildiğimiz bir bayramı ve onun yine tekerleme tadındaki şarkılarını sorgulayacağımız aklımıza gelmezdi. Sonra Toplum ve Tarih‘in 208. sayısında Mehmet Ö. Alkan‘ın yazısını okuduk ve bir kez daha tarihsizleşmemizin boyutlarını ve 1980 darbesinin memleketi ne kadar yeniden kurguladığını gördük. Bir de elbette iyi ve eleştirel bir tarih çalısmasının nelere kadir olduğunu tekrar hatırladık.
Yazıyı dergideki benzer “düzeltici” tavırdaki yazılarını yazdığı “En doğru bildiğimizden kuşkulanmak” başlıklı köşesinde okumak mümkün. En doğru bildiklerimizden biri de 23 Nisan’ı Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Egemenlik Bayramı olması dışında çocuklara armağan etmiş olmasıdır. Buradan yüce bir cumhuriyetin koruyucularının çocuklar, gelecek nesiller olduğuna dair de söylem çıkar, ilkokul ortaokul kompozisyonlarında yeniden yeniden yazılır (4+4+4’lük yeni sistemde bu okul yıllarına artık ne denecek bilmiyoruz, ilk dörtler, son dörtler mi denecek, ip atlarken kullanırdık en son ilk dörtleri).
Mehmet Ö. Alkan daha 1916 yılında İttihat ve Terakki döneminde mayısın ilk haftasının çocuk haftası olarak kutlandığını yazıyor. Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (Himaye-i Etfal Cemiyeti – HEC) tarihçesini de anlattığı yazıda çocuk haftasının dönüşümünü ve Ankara’da savaş sırasında 23 Nisan 1920’de açılmasının ardından bayram olarak kutlanan Milli Egemenlik günüyle göbekten bağı olmadığını belgelerle gösteriyor. Bayram ilk yıllarda sadece “Milli Bayram” olarak geçiyormuş. Modern Türkiye kurucu anlarından olan Ankara’da meclisin açılmasının bayram olması elbette şaşırtıcı değildir.
Yine 1920’lerde Çocuk Esirgeme Kurumu (HEC) çocuk günü olarak 23 Nisan’ı seçmiş. Mehmet Ö. Alkan bu seçimin övgü topladığını aktarıyor. Yani armağan edilmemiş de tesadüf ettirilmemiş. Neden bu tarihler ve neden Çocuk Günü derseniz Mehmet Ö. Alkan onu da araştırmış: Yunus Nadi ve Fuat Umay (Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kurucusu) Amerika seyahatlerinde gördükleri Children’s Day‘den etkilenmişler.
1929 yılında “Çocuk Günü”, “Çocuk Haftasına” dönüşmüş. Böylece o zamanki adıyla”Hakimiyeti Milliye Bayramı”ndan iyice farklılaşmış.
12 Eylül 1980 darbesiyle çok şey değişen ülkede Milli Egemenliğin/Hakimiyeti Milliyenin somutlaştığı kurum olan Meclis kapanmıştı. Milli Egemenlik “kapanmışken” kutlamanın zorluğunu yaşayan Kenan Evren ve Milli Güvenlik Kurumu 19 Mart 1981’de Resmi Gazete’de yayımlanan kanunla “Ulusal Egemenlik Bayramı”, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”na dönüştürdü.
Şunu da ekliyor Mehmet Ö. Alkan: İki bayramı resmen birleştiren 12 Eylül rejimi ve onun milli egemenlikle imtihanı olsa da Atatürk’ün bu bayramı çocuklara armağan ettiğine dair tarihi çarpıtma 1980 öncesine dayanıyor. UNESCO’nun 1979 yılını Dünya Çocuk Yılı ilan ettiği bir ortamda birden Atatürk’ün armağanı söylemi yaygınlaşmış. Fakat Atatürk’ün armağanı yanılgısıyla iki bayramı tek bayrama indirme müdahalesi elbette farklı doğru bildiğimiz yanlışlar.
23 Nisan’da işgal altında olan bir İstanbul’dan ayrılan ve memleketin başka köşelerinden gelenlerle birleşerek yeni bir mecliste kendi kaderlerini tayin etmeye karar verenlerin bu kararını kutlamak, bunu da meclisin milli iradenin yansıdığı yer olması dolayısıyla yücelterek yapmak 12 Eylül’e uymamış, onun yerine uydurtulmuş. Her dönemin aynası oluyor belki de milli bayramlar. Dönemin değerlerini ve değer vermediklerini bayramlar üzerinden okumak mümkün. Bayramlarda etek boylarından katılan protokolün tavrına kadar ve gittikçe devlet düzeyinde kutlanmamaya varan farklı uygulamalar da 2000’lere, 2010’lara dair bir sürü şey söylüyor elbette. Mehmet Ö. Alkan sağ olsun, onun tarihçiliği sayesinde şaşırdık. 2040’ta tekrar şaşırmamak için bugün gazeteleri iyi okuyalım, 23 Nisan’ı iyi okuyalım. Sonra konuşalım tartışalım ki, tek tartışanlar tarihçiler olmasın.