Zihninizi keskinleştirecek romanlar

kapaklarScientific American dergisi, edebiyatla uğraşanları ilgilendiren araştırmalarla ilgili haberler yayımlamaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, insanın uykulu olduğu saatlerde yaratıcı işlerde daha başarılı olduklarına dair bir Scientific American haberine yer vermiştik. Dergi şimdi de insanın zihnini keskinleştiren on romanı sıralamış. Makalenin yazarları Keith Oatley ve Ingrid Wickelgren şöyle diyor:

 

Romanlar hayal ürünü olabilir, ama insanlarda uyandırdıkları duygular oldukça gerçek. Bu duygular, okurun genel bir toplum çerçevesi içinde romanın karakterlerine ve roman kahramanı ile diğer karakterlerin arasındaki ilişkiye olan bağlarından doğuyor. Ustaca kurgulanmış bir öykünün iniş ve çıkışlarını takip ederken beynimizin sosyal ve duygusal bölümlerinde bağlar kuruyoruz. Yeni bir araştırmaya göre, bunun sonucunda diğer insanları daha iyi anlıyor, başkalarıyla daha yoğun empati kurabiliyor ve sosyal becerilerimizi geliştiriyoruz. Tarihçiler de büyük edebiyat eserlerinin insan hakları kavramalarına destek olduğunu öne sürerler.

Aşağıda varsa Türkçe bağlantılarını bulabileceğiniz kitapların zihnimizde özel bir yeri varmış. (Kalemsuare üzerinden Scientific American aracılığıyla.)

Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang von Goethe / Çev. Nihat Ülner
Gurur ve Önyargı / Jane Austen / Çev. Hamdi Koç
Kızıl Damga / Nathaniel Hawthorne / Çev. Utku İlban Coşkunoğlu
Madame Bovary / Gustave Flaubert / Çev. Nurullah Ataç-Sabri Esat Siyavuşgil
Middlemarch / George Eliot
Anna Karenina / Leo Tolstoy / Çev. Ergin Altay
Mrs. Dalloway / Virginia Woolf / Çev. Tomris Uyar
Sevilen / Toni Morrison / Çev. Püren Özgören
Utanç  / J. M. Coetzee / Çev. İlknur Özdemir
Gönülsüz Köktendinci / Mohsin Hamid / Çev. Figen Yanık
Website | + posts

Zihninizi keskinleştirecek romanlar” üzerine 9 yorum

  1. Kesinlikle bu listenin daha kabarık olabileceğini düşünüyorum. Yani bir Dostoyevski olmadan beyinde bazı bağlantılar kurulamaz diye iddia edeyim hatta.

    • Evet, çok doğru. Ben Çehov’u da eklerim Dostoyevski’nin yanına hatta. Ne yazık ki makalede araştırmanın ayrıntıları fazla açıklanmamış, o yüzden bu kitapların tam olarak hangi özelliklerinin zihnimizi geliştirdiğini bilemiyoruz…

  2. Gönülsüz Köktendinci; Nasıl desem bu listede çok “hafif” kalmış…
    Kimbilir; belki de Scientific American yazarlarının bunu açıklayabilecek “beyindeki sinirlerin kesiştiği kavşak noktalarında oluşturduğu elektriksel aktivitede artış nedeniyle” gibi mantıklı nedenleri vardır belki ama Edebiyat dışı bir neden olduğuna eminim.

    • Sanki her dönemden bir kitap seçmeye çalışmışlar gibi bir izlenime kapıldım ben ama yine de mantıklarını tam olarak açıklamıyor tabii…

    • Kendimi sürekli tekrar ediyorum ama hangi kitabı neye göre seçtiklerini tam açıklamadıkları için özel bir kitap ismi söylemekte zorlanıyorum. D. H. Lawrence’ın Oğullar ve Sevgililer’i insanlarla empati kurma gücümü artırmıştır ama herhalde…

  3. İlginç derecede çalakalem hazırlanmış bir listeymiş gibi görünse de Dostoyevski konusunda sizlere katılamayacağım. Bu yazarın her zaman abartıldığını düşünmüşümdür. Gerek Dostoyevski gerekse Kafka, neredeyse her edebi metnin altında ya da içinde -artık akademik ve/ya entelektüel çevrelerin bu yazarlar olmadan hazırlanmış bir metni, konuşmayı ya da alelade bir sohbeti tercih etmiyormuş gibi göründüğünden midir, bilemem- bir şekilde kendinden söz ettiriyor ve bu gelenek insana bazen sadece ilahlar doğrultusunda ilerleyen sıkı bir toplumun mensubuymuş hissini yaşatabiliyor.

    Belki Calvino ve Saramago eklenmiş olsaydı biraz daha çekici gelebilirdi bana.

    • Açıkçası Dostoyevski’nin de, Kafka’nın da, benzer durumdaki diğer yazarların da adlarına sıkça rastlanmasının tesadüfi olmadığı kanısındayım. Bunlar insanın zihinlerini de, akademik çalışmalarını da keskinleştiren isimler. Kitaplarını her okuyuşunuzda yeni bir şeyler keşfedebildiğiniz, dolayısıyla da kendilerinden sonra gelen edebiyat metinlerini şekillendiren isimler. Dostoyevski olmasaydı Calvino Calvino, Saramago da Saramago olmazdı şahsımca.

  4. Kırılması gereken algılardan birisi de belki de bu olsa gerek. Calvino ve/ya Saramago bu listeyi ya da girebildikleri diğer tüm listeleri doyurucu kılamadığı gibi, üzerinde rahatlıkla iddia hazzını yaşayabileceğimiz bir olmazsa-olmaz’a da dönüştüremezdi sanırım. Bahsi geçen isimlerin kuvvetini ve kendilerinden sonra gelen cesur gönülleri sivrilttiğini yadsımak da verimli bir noktaya ulaşmamızı sağlamazdı.

    Tartışılması gerekenler arasına, bu yazarların varlıklarıyla taçlandırdıkları insan zihinleri, akademik çalışmalar ve var olan edebiyat zemini/köktenciliği de alınabilir. Övgüyle yaklaşım, geçmişte bu yaklaşımı sergileyen eleştirmen ya da yazarlar tarafından ancak eleştiri süzgecinden geçirildikten sonra sergilenmiştir. Fakat üst üste binmişliğin verdiği kutsallık görünümü, belki de şu anki bakış açımızla daha rahat eleştirebileceğimiz yazar ve eserleri istemdışı olarak ulaşılmaz ve evrenselleşmiş mükemmel varlıklar kategorisine koymamıza sebep olur.

    Yani bu biraz da “Bu mahallede salyangoz satılmaz!” uyarısına “Neden?” diye sorulduğunda “Çünkü… Çünkü… Satılmaz işte!” cevabını verdiren dogmatik düşüncenin edebiyata yansıtılmış haline benziyor. Şu dakika akademik çevrelere “August Comte, pozitivizm’i dize getiremediği hayat kadınından esinlenerek kurmuştur” dedirtemezsiniz. Çünkü bu bilimselleştirilmiş edebiyat duruşuna aykırıdır. Fakat bu duruş, disiplinlerarası çalışmaları engellediği gibi, üniversitelerde edebiyat bölümlerinin kısır döngüye kapılmalarına da sebebiyet verir.

    Şu anda siyasette yaşanan gerilim, edebiyatta da kendini göstermeye hazırlanıyor. Daha manifestosu henüz dile getirilmiş olan ve benim de bireysel olarak karşı çıktığım Muhafazakâr Edebiyat bundan bir sene sonra kalkıp da “Kafka’nın yazdığı romanların içerdiği gizli erotik ve ateist öğelerle, yaratmış olduğu rahatsız edici benlik imgeleri ve gençlerin gelişim psikolojisini kötü yönde etkileyecek…” gibisinden kendisine göre haklı fakat karşısındaki esere karşı haksız bir çıkış yaparsa -ki yakındır, yapacaktır bunu-, “Kafka’da öyle şey olmaz!” tepkisini verdiğimizde ve doğal olarak “Neden?” sorusuyla yüzleştiğimizde, “Çünkü…Çünkü…” kalıbından daha sağlam savunmalara ihtiyaç duyabiliriz. Ve bu savunmaları, yücelttiğimiz ve her listede baş köşede tuttuğumuz yazarların tüm yönlerini yeni incelemeler ve irdelemelerle ortaya koyarsak yapabiliriz.

    Benim tam anlamıyla vurgulamaya gayret ettiğim “İlahlaştırma” kavramı budur. Dostoyevski’nin ya da Kafka’nın ihtimal dahilinde olan edebi zayıflığı değil.

Bir Cevap Yazın