Yurtta metal, cihanda metal I: Heavy metalin gençlik iksiri

Black Sabbath

Sert, erkeksi, post-apokaliptik serserileri andıran görünümleri, vahşi sahne şovları ve bol distortion‘lı şarkılarıyla heavy metalciler, 80’li yılların akıllardan çıkmayan müzikal karakterleriydi. Rock yıldızları haşarı, çılgın, eğlence düşkünüyken, heavy metalciler sert, kaba ve gerçekten öfkeliydiler. Müzik tarihinde benzeri olmayan bir şekilde tepki aldılar ve yine eşsiz bir şekilde benimsendiler. Tartışmalar, heavy metal müziğinin ve tarzının mantığı, kalitesi ve tehlikeleri üzerinde, bir sonuca varmaksızın yıllarca sürdü gitti. Aslında, geçen yıllar sonunda değişen pek bir şey yok, hâlâ öyleler ve aynı klişeler bugün de popüler olmaya devam ediyor.

2000’lerin başında ateşlenen dijital devrim, pazara dayalı hızlı bir pop kültürünü dünya gençlerine yaydı. Kitlelerin değişen tüketim alışkanlıkları, heavy metalin özel durumunu ve güçlü etkisini daha da dikkat çekici yaptı. Çünkü heavy metal, tüm dünya değişirken (en azından bir grup için) çekiciliğini yitirmedi, alternatif ve uzlaşmacı olmayan bir yaşam duygusuna ait mesajları hayranlarına, alternatif tarzları da kullanarak ulaştırmaya devam ediyor.

Müzikal açıdan, heavy metal, sevenleriyle, konserlerde beslediği bir inanç birliği oluştur. Konserler ve turneler, yıllardır takipçilik yapan sadık kitleler için kaçırılmaması gereken olaylar. İnsanlar Madonna seyretmeye, eğlenmek ve büyük bir gösteri izlemek için gidiyorlar. Ancak bir heavy metal konseri, çoğunlukla duygusal bir paylaşımı, dini bir ayini andıran ruhani bir ortaklığı da içeriyor. Bu yüzden, aidiyet belirtir şekilde “popçu” ya da “elektronikacı” gibi bir kavram dile yerleşmezken, “metalci” ifadesi kolayca ortaya çıkıyor.

90’lar, bu anlamda metal ve metalciler için oldukça sıkıntılı zamanlardı. Nirvana, Pearl Jam, Soundgarden gibi stilize edilmiş grunge grupları, sert rock müzik pazarını doğrudan değiştirdiler. O dönemin yeni yetişen gençleri, “salaş” grunge tarzını kolayca benimsemiş, bazıları heavy metali ağabeylerinin ya da babalarının dinlediği fazla sert ve eski moda bir müzik olarak dışlamışlardı. 90’lar, pek çok heavy metal gurubunun kaybolmasına ya da inzivaya çekilmesine, Iron Maiden gibi en köklü bazı gurupların bile genç dinleyici kitlelerini yakalamakta güçlük çekmesine yol açmıştı.

Süreklilik ve değişim, heavy metalin sihrini açıklarken değinilmesi gereken noktalardan biri. Black Sabbath, 70’lerin başında, Jimi Hendrix‘in blues’unu ve Deep Purple ve Led Zeppelin‘in hard rock’ını daha saf, hızlı ve sert icra etmeye başladığında, erkek müzisyenlerden ve erkek dinleyicilerden oluşan bir kitle söz konusuydu. İngiltere’nin fakir işçilerinin, perspektiften yoksun ve öfkeli halleri bu müzikle kanalize oluyor ve heavy metal dönemin ruhunu yakalıyordu. Yes, Pink Floyd, Emerson, Lake and Palmer gibi entelektüel bir progresif çizgi izleyen grupları reddeden, yıkıcı ve sert olmayı isteyen bu genç toplum kesimi, daha sonra “New Wave of British Heavy Metal” adı verilecek, yeni dalga İngiliz heavy metalini 80’lerin başında Amerika’ya, özellikle de San Fransisco bölgesine ihraç etti. Slayer, Exodus, Testament ve Metallica, bu yeni dönemin liderleri oldular.

Bu dönem, aynı zamanda kadın müzisyenlerin de heavy metal sahnesine çıktıkları yıllar oldu. Batılı toplumlarda, çalışan ve eşitlik isteyen, daha da önemlisi bu talepleri kabul gören kadın profilinin Avrupalı bir uzantısı olarak yerlerini aldılar. Amerika ise sert erkeklerin dünyasına kadınları kabul etmeye hiç hevesli değildi. 80’lerin ikinci yarısında çok popüler olan glam metal tarzı, yine bildik erkek klişelerinden besleniyor, meydan Poison, Mötley Crüe, Bon Jovi, WASP gibi guruplardan geçilmiyordu. Kadınlar bu sahnede, kendileri gibi uzun ve krepeli saçlara sahip erkeklerin aksesuvarları olmaktan öteye geçmiyordu. İlginç olansa, tüm bu adı geçen grupların sahneye gayet kadınsı kıyafetler, topuklu çizmeler ve makyajlı yüzlerle çıkmasıydı. Feminen görüntülerine tezat, androjen bir provokatiflik ve cinsel iktidar çağrışımları yaratma niyetindeydiler. Steven Duren (Blackie Lawless olarak bilinir), bu konuda sınırları zorlayan bir karakterdi. Penisinin yanına yerleştirdiği bir alev makinesinden, gitarındaki bir düğme yardımıyla sahnede alevler fışkırtacak bir düzenek kurmuş, ama işler bir konserde ters gidince, kurgulamaya çalıştığı cinsel çağrışımlı gösteri, cinsel hayatının muhtemelen uzun süre sekteye uğramasıyla sonuçlanmıştı. Benzer bir şekilde, kıyafetleriyle fetiş bir görüntü sergileyen Judas Priest üyelerinden solist Rob Halford, eşcinsel olduğunu 2000’lerin ortalarında açıklayabilmiş, sahnede sert erkek rolü oynamanın çok zor olduğundan yakınmıştı.

Bret Michaels

Grunge ve hip hopun müzik piyasasında yarattığı ani kaymalar, heavy metal gruplarının 90’ların özellikle ikinci yarısını toparlanma, yenilenme amaçlı kullanmasına ve metal sahnelerinin görece olarak sakin kalmasına yol açtı. Bu dönemde örneğin Slayer, Season in the Abyss albümüyle başlayan, progresif denebilecek bir çizgi değişimine gitti. Alman trash metalinin ünlü guruplarından Kreator, bu işe daha grunge patlarken soyunmuş ve 1992’de Renewal adlı endüstriyel tarzda bir albüm kaydetmişti. Testament gibi, albümlerine baladlar serpiştirenler ve bu yüzden kadim hayranlarından tehdit mektupları alanlar bile vardı.

Müzikal açıdan bu kadar ciddi değişimlere uğrasa da, sahnedeki müzisyenlerin bedenleri, gösterinin en mühim parçası olmaya devam etti. Askeri çağrışımlar yapan kostümler ve aksesuvarlar kullanılmaya devam etti. Kimi zaman saçlar kısaltılsa da, bu her zaman sanatsal ya da benimsenen tarzın bir değişimine işaret etmiyordu. Bazen yaşın etkisiyle dökülen saçlar, müzisyenleri buna itebiliyordu.

Bugün metal, çok sayıda sert müzik tarzının ortak paydası olarak tanımlanıyor. Klasik müzikten, cazdan, hip hoptan, funktan etkilenen, progresif, atonal ya da ortaçağ/gotik çizgiler izleyen ya da ezoterik, politik ya da sosyokritik bir tavıra sahip heavy metal türevlerinden bahsedilebilir. Hangi türü benimserse benimsesin, pek çok metal grubunun hedefi, genel toplum kültüründe kabul görmek. “Mainstream” olarak anılan ana akımların belirlediği piyasaya ve kapitalist ilişkilere (yer yer sığ olabilen bir) tepkiyi içeren, zaman zaman marjinalleşebilen metal için bu hedef çelişkili görünebilir. Ancak sürekliliğin ve değişimin heavy metali kırk yıldır ayakta tuttuğuna dikkat edersek, hem amaçlarına ulaştıklarını hem de isyankâr ruhlarını muhafaza etmeyi başardıklarını söylemek yanlış olmayacak.

(“Yurtta metal, cihanda metal”, ikinci bölümüyle çok yakında devam edecek.)

Optimusminimus, kendini gezdirmekten yorulup ruhunu gezdirmeyi tercih eden, asgari müşterekler arayışında, tembel bir hoş seda düşkünüdür.

Website | + posts

Yurtta metal, cihanda metal I: Heavy metalin gençlik iksiri” üzerine 5 yorum

Bir Cevap Yazın