New York Times‘ın demirbaş yorumcularından üç Pulitzer ödüllü Thomas Friedman‘ın Ortadoğu’da son olaylar üzerine bazı yazdıkları ve genel olarak çoğu yazısı üzerine kendinden geçen(!) bir grup kişi çok güzel bir site başlatmış. “Mr. Friedman, could I ask you a question?” (Bay Friedman, size bir soru sorabilir miyim?) başlıklı farklı yazılar, çoğu zaman ilginç görsellerle birlikte siteye ekleniyor. Arabist sayesinde keşfettiğimizden beri her gün bakıyoruz. Aşağıda görebileceğiniz bazı örneklerdeki Friedman tavrı yüzünden kadınların yazdığı bir site burası. Aslında Guardian‘da iki gün önce “Kadınların görüşleri yok mu, neden köşe yazarları hep erkek?” sorusu tartışılıyordu. Gündeme paralel ama gündemden daha eğlenceli konularda Friedman’ın görüşlerini soruyor kadınlar. Bu bıyıklı, pek ciddi ve her şeyi bilerek gezinen üç Pulitzer ödüllü gazeteciyi çok güzel tiye alıyorlar, iyi yapıyorlar.
Efendim, site zaten sıkça sorulan sorular bölümünde derdini anlatmak için en kısasından Friedman’ın yazılarından alıntılar koymuş. Dertlerini anlamamak imkânsız gibi. Bu yüzden biz de Friedman ile türlü kadınlar arasında geçen ve sitede alıntılanan en çarpıcı bölümlere direk yer veriyoruz:
Thomas Friedman, 12 Nisan 2011
Türkiye ve Arap Baharı üzerine bölgede yapılan bir konferanstaki panelim yeni bitmişti. Mekândan ayrılırken genç bir Mısırlı kadın bana yaklaştı: “Bay Friedman size bir soru sorabilir miyim? Oyumu kime vereyim?”
Ben de neden bana Obama ve Romney’i soruyor, diye düşündüm. “Hayır,” dedi. Onun sorduğu gelecek hafta olacak Mısır seçimleriydi. İslamcı Müslüman Kardeşler’in adayı Mohammed Morsi’ye mi yoksa Mübarek’in son başbakanı olan ve laik kanattan düzen vaadi veren emekli general Ahmed Shafiq’e mi oy versindi?
–
Bay Friedman’a nasıl sorular sorulmamalı?
Sorduğunuz sorunun sizin suratınıza çarpılarak dönmesini istemiyorsanız, Bay Friedman’a “dünyanın Amerika’dan ne kadar nefret ettiğini” bilip bilmediğini sormayın. Friedman’ın Longitudes and Attitudes‘ta anlattığı üzere Lübnanlı bir kadın TV muhabiri kendisine İslamabad’daki Mariott Oteli’nde bunu sormuş ve şu cevabı almış: “Neredeyse kendimi kaybettim. Hemen cevabını verdim: ‘Bizim sizde demokrasi olmamasından ne kadar nefret ettiğimizi biliyor musun? Sizde şeffaflık olmamasından, kalkınamamanızdan, kadınlara davranış biçimlerinizden ne kadar nefret ettiğimizi biliyor musun?'”
Oy vermelerinin ardından şu pozu veren kadınlar bu soruyu da yollamışlar: “Bay Friedman, kendi kaderimi tayin etmem acaba beni şişman gösteriyor mu?”
Bir başka soru ise son zamanlarda Pakistan’da can alan insansız hava araçlarının (İHA-drone) saldırısını tartışıyor: “Bay Friedman: Çocukluk aşkımla evlenmek üzereyim ve daha mutlu olamazdım. Sizce ne renk bir gelinlik en az insansız hava aracı üstüne çeker?”
“Yüzyılın başından ne farkımız var?” diye soruyoruz bazen. Yine oryantalizm, yine emperyalizm; bir dünya savaşı yok ama tüm dünya savaş yeri; kadınların hâlâ “laf dinlemesi” bekleniyor, kadınların geçen yüzyıl boyunca kazandıkları tüm dünyada artan bir muhafazakârlıkla tehdit ediliyor. Elbette farkımız çok ama biri de herhalde devrim (1906 İran, 1905 Rusya, 1917 Rusya, 1910-17 Meksika) yerine “bahar”ların olması, parsanın da Friedman’lara kalması. Bu gibi çalışmalar bu gizli denemeyecek oryantalizmi ve erkek egemenliği ve ikisinin korkunç birleşimini de tiye alarak içimize bir nebze su serpse de, dünya bahar değil de cayır cayır yaz havasında gibi geliyor çoğu zaman.
Biz de Friedman’ın tuhaf tahminleriyle bitirelim. Neredeyse on yılı dolacak İrak işgalinin altı ayda sonuçlanacağını tahmin etmiş zamanında. 2003 yılında, “Önümüzde çok kritik, her şeyi belirleyecek bir altı ay var, zaten de bu çok uzun bir zaman,” demiş. 2004 yılında, “Önümüzdeki altı ayda kurtarılmış bir ülke mi yoksa bir içsavaş mı olacak, anlayacağız,” demiş. 2005’te, “Yılın sonundayız, son bir altı ayımız kaldı,” diye buyurmuş. 2006’da da aynı terane. Soruyoruz: Bay Friedman acaba bir altı aya tüm dertlerimiz çözülür mü? Bir de dertlerimiz nedir, bir söyler misiniz lütfen?