Hip hop’un doğuşu ve yükselişi II: Kültür endüstrisinin sinsi pençesinde

80’ler, Soğuk Savaş’ın toplumu muhafazakâr iktidarlara yönelttiği Amerika’da, siyahlar için hayatın zor olduğu yıllardı. İran’daki İslam devrimiyle ilgili olarak yaşadıkları oy kaybı, Demokratlar’ın iktidarı eski Hollywood yıldızı Cumhuriyetçi Ronald Reagan’a bırakmasına yol açmıştı. Reagen tipik bir muhafazakâr politikacıydı. Onun 80’lerin neredeyse tamamında sürecek ve koskoca doğu blokunun imhasıyla sonuçlanacak iktidar döneminde, büyük şirketlerin yıldızı parlayacak, devletin ihtiyaç sahiplerine doğrudan yardımları kesilecek, zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olacaktı.

Amerika’nın yaşam şartları Afro-Amerikan vatandaşları için zorluydu. Büyük şehirlerin varoşlarında, artan suç oranı, şiddet, çeteleşme, uyuşturucu, AIDS, zührevi hastalıklar, yüksek çocuk ölüm oranları, erken yaş hamilelikleri, cinsel istismar ve yüksek intihar oranları görülmekteydi. Siyahlar ve Latin göçmenler, bu sarmalın içinde debelenmekte, debelendikçe daha da batmaktaydılar.

Amerika’nın beyazlarının siyahlara bakışıysa oldukça acımasızdı. Çoğu beyaz, siyahların bu durumda olmasının sebebinin bizzat siyahların kendileri olduğunu düşünüyor; siyahları tembel, şiddet düşkünü, kadın düşmanı olarak görüyorlardı. Kısaca Amerika’nın egemen beyazları, azınlıklara ve toplumun ezilen kesimlerine yönelik bilinen yüzlerce yıllık ideolojik pozisyonlarını muhafaza ediyorlardı.

Theodor Adorno ve Max Horkheimer, 1947 tarihli eserleri Aydınlanmanın Diyalektiği‘nde, radyo, yazılı basın ve reklam kombinasyonundan oluşan ticari yapılanmaya “kültür endüstrisi” adını vermişlerdi. Horkheimer ve Adorno’ya göre kültür endüstrisinin en önemli işlevleri, hâkim ideolojiyi güçlendirmek ve istenmeyen bilinçlenmelere kitlesel kültür manevralarıyla engel olmaktı. Bunu yaparken, kültür ve kimliği tek bir boyuta indirgemek asli yöntemdi. Amerikan müzik kanalı MTV, kültür endüstrisinin en önemli enstrümanlarından biriydi.

Geleneksel olarak rock müziğine büyük ağırlık veren MTV, 80’lerin ortasında güncelliğini yitirme tehdidiyle karşı karşıya kalınca tavrını değiştirmişti. Beyazları rahatsız etmekten imtina eden ve bu yüzden de siyah müziği ve siyahları ekranlarına pek çıkartmayan MTV, bir geçiş dönemine girdi. Büyük satış rakamlarına ulaşan beyaz hip hop grubu Beastie Boys, Run DMC ile Aerosmith‘in ortak kaydı “Walk this way“, bir siyah ve bir latinden oluşan Fat Boys, MTV ekranlarında sıkça görünmeye başladılar.

Hip hop’ın, popüler dans müziğinden ayrışan heavy metal ve rock’ı biraz iterek kendine yer açması ve geniş bir beğeni toplamasıyla, özellikle pahalı ve “trendy” spor ayakkabılar gibi ürünlerin reklamlarında kullanılması da başladı. 1988 yılının Eylül ayında, MTV “YO! MTV Raps” adlı programın yayınına başladı. Program, birkaç gün içinde tüm televizyon programları arasında en çok izlenenler arasına girdi. Bu başarı, diğer televizyon kanallarını da benzer programlar yapmaya itti. Siyahlar ve hip hop’un özellikle televizyon aracılığıyla yayılması burda durmadı. Kısa bir süre sonra, “light” ve siyah bir popüler rap yıldızı olan Will Smith‘in başrolünde oynadığı The Fresh Prince of Bell-Air adlı dizi de Amerikan ekranlarında belirdi.

Böylece hip hop, birdenbire olmasa da, hızlı denebilecek bir şekilde popüler kültürün her alanına nüfuz etti. Bir dönemin direniş kültürü hip hop, kültür endüstrisinin manevrasıyla, global bir popüler kültüre dönüşmek üzereydi. O kadar popüler olmuştu ki, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası dönemde Rusya’daki seçimlerde, adaylar, Amerikan hip hop parçaları bile kullanılmıştı. Aynı Ruslar, bir başka çok satan popüler rap müzisyeni MC Hammer‘ı seçim döneminde ülkelerine davet etmişlerdi.

80’lerin ikinci yarısında, Amerika’nın batı yakasında bir başka hip hop tarzı ortaya çıktı. San Francisco’nun Körfez bölgesinden Tone Loc ve güneyinden gerçek bir çete üyesi Ice-T ve N.W.A adlı grup, “gangsta hip hop” olarak tanınacak müziğin öncüleriydi. Bir başka çete üyesi ve sabıkalı Snoop Dogg, N.W.A üyesi Ice Cube, G Funk adı verilen tarzın yaratıcılarından Dr. Dre, anne ve babası Kara Panterler‘den olan ve daha sonra cinayete kurban gidecek 2-Pac gibileri de onlara eklendiler. Sokağın diliyle siyaset, uyuşturucu, güç, evsizlik, çete savaşları, mahalle kültürü gibi şiddetle iç içe ama siyahların hayatlarındaki acımasızlığı gerçekçi şekilde yansıtan sözlerini hiç sakınmıyorlardı. Bu isimler, hem müzikal hem de ticari açıdan, daha sonra kıtanın New York merkezli doğu yakasındaki meslektaşlarıyla, plak şirketlerinin de katıldığı şiddetli bir rekabete gireceklerdi ve bu rekabet, cinayetlere kadar uzayacaktı.

Kültür endüstrisi, Amerikan bulvar basınının da desteğiyle bu şiddet dilini lehine kullanmaya başladı. Şiddetle ve suçla iç içe de olsa, giderek muhalif köklerine sarılan hip hop kültürünün tek boyuta indirgenmesi ve vahşi materyalizm eşliğindeki bir “bling” kültüründen ibaret gösterilmesi için zemin hazırlanmaktaydı. Demokratların iktidarındaki 90’ların Amerika’sında siyahların artık ırk ayrımcılığından mustarip olmadığı, onlara sunulan her şeye rağmen Amerikan değerlerine saygısız, iş dünyasına uzak, devlet otoritesine düşman kalmayı özellikle istedikleri ve devlet tarafından bazı hareketlerine göz yumulması gibi talepleri olduğu fikri beyaz topluma yayılmaktaydı.

Ancak kültür endüstrisinin bu hamlesi, ancak kısmi başarıya ulaşacak, hip hop küresel bir kültür halini alarak dünyanın her yanına, üstelik muhalif ve politik karakterini de yanına götürerek yayılmaya devam edecekti. Öyle ki, 2000’lerin başında Hindistan ve Afrika’dan büyük bir göçmen nüfusu kabul eden Almanya’nın kadim zencileri Türkler tarafından bile, kendi ikonları olan Tatlıses‘ten de, Yurtseven Kardeşler‘den de daha fazla taraftar toplayacaktı.

Eleştirileri ve yardımları için Ayşecan Aral’a teşekkürler.

——

(“Hip hop’un doğuşu ve yükselişi”, üçüncü bölümüyle çok yakında devam edecek. Birinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz. Dünyada ve Türkiye’deki heavy metal tarihi için bakınız.)

Optimusminimus, kendini gezdirmekten yorulup ruhunu gezdirmeyi tercih eden, asgari müşterekler arayışında, tembel bir hoş seda düşkünüdür.

Website | + posts

Hip hop’un doğuşu ve yükselişi II: Kültür endüstrisinin sinsi pençesinde” üzerine 2 yorum

Bir Cevap Yazın