Yunanistan’da krizin patlak vermesinin ardından neredeyse üç sene geçti. Yunan halkının geniş kesimleri, krize tasarruf tedbirleri ve IMF paketleriyle müdahale etmek isteyen hükümete öfkesini sokakta gösterdi, bazı zamanlarda çok da yaratıcı oldular. Bu üç sene zarfında gelen giden hükümetler, Almanların akıl göstermeleri, seçimler ve sağcıların seçim sandıklarındaki yükselişleri, gidişatı temelde değiştirmedi. Kriz derinleşti, insanlar yoksullaştı. Sonunda Yunanistan kendisini insani bir krizin içinde buldu.
Sendikaların ve sol partilerin örgütlü mücadele çağrıları yankı buldu, geniş ve ses getiren grevler yapıldı. Fakat hayatın gündelik akışının çok ciddi bir biçimde bozulması ve insanların gıda alamamalarıyla birlikte daha spontane gelişen çözümler de ortaya çıktı. Aşağıda seyredebileceğiniz belgeselden öğreniyoruz ki, şu anda Yunanistan’da yirmi kadar para kullanmayan değiştokuş sistemi var. İnsanlar hükümeti, yasalarını ve bankalarını devre dışı bırakarak kendilerine geçici de olsa alternatif bir sistem yaratmaya çalışıyorlar.
Bu alternatiflerden biri sayılan patates hareketinin özü Mısır’dan ithal edilen patates yerine kendi patateslerinin satılmasını isteyen yerli üreticinin sözünü hükümete dinletememesi sonucu, fiyatını istediği gibi belirleyerek düşürmesi ve daha da düşürmesi. Belgeselde anlatıldığı gibi, insanlar mahalle ve şehir bazında örgütlenerek başka bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Bu siyasi bir örgütlenmeye de gittiğinde herhalde eski Yunanistan’dan eser kalmayacak.
Bir zamanların Akdeniz diyeti modasının merkezi olan, zeytinyağı ve defne yaprağı kokulu Yunanistan mutfağı, kriz nedeniyle sadece patates yemeği artırmamış, aynı zamanda kendini ucuz işlenmiş gıdalara bırakmış; hazır yiyecekler “cüzdanlara” daha çok uyuyormuş. Aşağıdaki belgesel meselenin işlenmiş işlenmemiş gıda ayrımını çoktan geçtiğini, gıdalarını çöpten bulmak istemedikleri için insanların intihar ettiğini gösteriyor. Rüyası sorulunca, “Hayatta kalmak istiyorum,” diyor bir adam, çocuğunun canı çikolata çektiğinde ona bir parça çikolata verebilmek istiyor.
Avrupa aynı haftalarda at eti skandalıyla sarsılıyor. Food Politics bloğunun ve kitabının yazarı Marion Nestle bu skandalın nasıl da siyasetin konusu olduğunu özetlemiş, haberleri derlemiş toplamış. Sonuçta kuzey Avrupa’nın, yaşam standartları gittikçe düşen orta sınıfların ucuz et talebini karşılamak için nasıl da at eti ticaretine girdiği konuşuluyor. Guardian‘daki şu yazıda neden artan hayat pahalılığı karşısında ilk tasarruf edilen yerin gıda kalemi olduğunu ve bunun nelere yol açtığını okuyabilirsiniz. Neden at eti karıştırılmış diye aklınıza düşerse şurada, yine AB’nin bir kararı sonucu Romanya’da at arabalarının yasaklandığını, böylece çok sayıda atın başı boş bir şekilde ortada kaldığını, çoğunun da sonunda mezbahalara gittiğini okuyabilirsiniz. İşte Yunanistan’a ne yapması gerektiğini söyleyen ve mevcut durumda hâlâ hatasını kabul etmeyen aynı bu AB.
Belgesel Ross Domoney’nin görüntüleri ve Dr. Dimitris Dalakoglou’nun araştırmaları oluşturmuş. 15 dakika civarında. Altyazılarını başka bir dosya olarak edinebilirsek Türkçeye çevirmek de istiyoruz.