“Geçmiş zaman olur ki”ye hoş geldiniz. Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.
1919 — Marion Harris, “After You’ve Gone”la 1 numaraya yerleşti
1894 yılında doğan John Turner Layton, zamanı için oldukça sıradışı bir müzisyendi. Bunun sebebi ise siyahi olmasıydı. Pek çok Broadway gösterisi için söz yazarı arkadaşı Henry Creamer‘la eserler hazırlamaktalardı ve kendilerine Amerikan müzik piyasasında bir yer edinmeyi başarmışlardı.
İsimlerini sağlamlaştıran ise, 1918 yılında yazıp besteledikleri, dönemin nispeten neşeli şarkı sözlerinden münezzeh havası ve zamanının ötesindeki meldoik yapısıyla “After You’ve Gone” olmuştu. Parça o kadar başarılı olmuştu ki, 1937 yılına kadar on farklı versiyonu listelerde boy göstermiş, Louis Armstrong, Benny Goodman ve Lionel Hampton gibi sanatçılar da parçayı seslendirmişti. Emprovizasyona müsait yapısı, aralarında Wynton Marsalis’in de bulunduğu modern caz müzisyenleri tarafından da sıklıkla tercih edilmesine yol açtı.
Ancak parçanın en başarılı versiyonunu Marion Harris 1919 yılında kaydetmiş ve listelerde 1 numaraya yerleşmitşi. Marion Harris, geniş kesimlerce caz ve blues söyleyen ilk beyaz müzisyen olarak kabul edilmiş, söylediği parçalar 1930 yılına kadar 43 kez 1 numaraya oturmuştu.
“After You’ve Gone”, son olarak 2004 tarihli The Aviator filminde kullanılmıştı.
1959 — Müziğin öldüğü gün
1950’lerin sonunda Buddy Holly, “The Big Bopper” lakaplı J. P. Richardson ve Ritchie Valens dönemin en önemli rock müzisyenleri arasında gösterilmektelerdi. Buddy Holly “That’ll Be the Day” ve unutulmaz “Peggy Sue”yla büyük başarı yakalamış; Valens, daha on yedi yaşında doğrudan listelere 2 numaradan giren “Donna” ve bugün bile iyi bilinen “La Bamba”yı kaydetmişti. Richardson ise “Chantilly Lace”le tanınmıştı.
Aynı zamanda arkadaş da olan bu üç kafadar, 1959 yılının başında üç hafta sürecek, orta Amerika’yı kapsayan “Kış Dans Partileri” adlı bir turne düzenlemişlerdi. 2 Şubat’ta Iowa’da verdikleri konserden sonra Buddy Holly, ısıtması olmayan turne otobüsünden bıktığını belirterek otelde biraz daha zaman geçirmiş ve ekibi bir sonraki durakta, uçakla gelerek yakalayacağını söylemişti. Orkestradan diğer iki arkadaşı da Holly’ye katılacaklarını belirtmişti. Bu fikri beğenen Valens ve Richardson, diğer iki arkadaşlarını yerlerini kendilerine vermeleri için ikna etmiş, böylece üçlü, rahat bir yolculuk yapmak üzere 3 Şubat’ta, uçaktaki koltuklarına oturmuşlardı.
Ancak 3 Şubat saat 13.00’da, pilot Roger Peterson yönetimindeki uçak, havalandıktan kısa bir süre sonra, havaalanının on kilometre ilerisinde düşmüştü. Pilotaj hatası ve kötü hava koşulları sebebiyle meydana gelen kazadan sağ kurtulan olmamıştı. Pilot Peterson’ın bu tür hava koşullarında uçmak için kullanması gerekli olan uçuş aletlerine dair sertifikaya sahip olmadığı açıklanmıştı. Valens’e uçaktaki yerini bir yazı tura atışı sonrası bırakan orkestra elemanı Waylon Jennings, Buddy Holly’ye şaka yollu “Umarım o uçak düşer,” demiş ve bu sözünden dolayı son nefesine kadar vicdan azabı içinde yaşamıştı.
Don McLean de, 1972 yılındaki büyük hiti “American Pie” parçasında bu trajediyi “müziğin öldüğü gün” olarak anmıştı.
1975 — Hak edilmeyen bir mağlubiyete giden yol
1975 yılı, Türkiye için sıkıntılı bir dönemi ifade ediyordu. Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ABD Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaktaydı. Daha sonra KKTC’ye dönüşecek Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu, uluslarası arenada Türkiye’yi yalnızlaştırmıştı. Bülent Ecevit’in hükümet kurma görevini kabul etmemesiyle zirve yapan iç siyasetteki istikrarsızlık, ülkenin huzursuz günler geçirmesine sebep olmaktaydı.
Bu tatsız günlerde Türkiye, ilginç bir hamleyle İsveç’te düzenlenen 20. Eurovision Şarkı Yarışması’na katılma kararı aldı. Batıyla arası Kıbrıs Harekatı sebebiyle oldukça bozuk olan Türkiye’de toplum yarışmaya odaklanmış, ilerde de olacağı gibi yarışmayı bir gurur meselesi haline getirmişti. Batı tarafından sürekli aşağılandığını düşünen Türkiye için bu yarışma, kaybedilen bir maçın rövanşı gibiydi.
Ama yoğun ilgi gören ve aylar süren seçmeler bir karmaşayla başlamıştı. Posta yoluyla oyların gönderilmesine dayalı halk oylaması ve TRT jürisi farklı seçimlere sahipti. Halkın tercihi Ali Rıza Binboğa’nın “Yarınlar Senin” parçası olurken, TRT jürisi Semiha Yankı’nın daha batılı bit tınıya sahip Kemal Ebcioğlu tarafından bestelenmiş “Seninle Bir Dakika”sıydı. Her iki oylamanın ortalaması alınınca da Cici Kızlar’ın “Delisin” parçası birinci gelmekteydi. İşin içinden çıkılamayınca kura çekilmesine karar verildi ve kurayı çeken Cici Kız Bilgen Belgün, birinciliği Semiha Yankı’ya verdi.
On yedi yaşındaki Semiha Yankı, hiç de fena olmayan parçayı başarıyla seslendirse sonuç büyük bir hüsran olmuştu. Sadece Monaco’dan alınan 3 puan, Türkiye’yi 19 yarışmacının arasında sonuncu yapmış ve bütün ülkeyi şoka sokmuştu. Tarışmalar, durumun müsebbibinin tespitini yapmak üzere alevlenmiş, Semiha Yankı’nın üzerindeki kıyafet bile sonunculuğun nedenleri arasında sayılmıştı. Ancak bu ilk Eurovision travması, en kötüsü değildi. Türkiye daha uzun yıllar, azimle katıldığı yarışmadan puansız ve sonuncu ayrılacak, yarışmada halk oylarının telefonla alınacağı yıllara kadar müspet bir sonuç almakta çok başarılı olamayacaktı.
2000 — 20 yıl süren bir molanın ardından gelen albüm
Steely Dan, 70’lerin en önemli caz-rock gruplarından biriydi. Donald Fagen ve Walter Becker önderliğinde, geleneksel pop tınıları ile caz arasında arayışlarıyla bilinmektelerdi. Rolling Stone dergisi onları “70’lerin kusursuz müzikal anti-kahramanları” olarak tanımlamıştı.
Steely Dan, “Do It Again”, “Dirty Work”, “Bodhisattva” gibi görkemli eserler bestelemiş, ancak 1980 yılındaki Gaucho albümü sonrası, grup elemanları kişisel, müzikal ve yasal anlaşmazlıklar yaşadıktan sonra çalışmalarını durduklarını duyurmuşlardı.
1993 yılına dek, Fagen ve Becker, Steely Dan olarak sahneye çıkmamışlardı ancak Citizen Steely Dan adlı derleme albümün yayınından sonra yaklaşık bir buçuk yıl sürecek bir turne düzenlemişlerdi. Ancak yeni bir stüdyo albümünün kaydedilmesi için hayranlarının bir beş yıl daha beklemesi gerekti.
2000 yılına gelindiğinde, artık 70’lerin siyasi ve toplumsal atmosferi bulunmuyordu. Dünya farklı bir gezegendi ve deneyesel, araştırmacı caz tınılı pop şarkıları yerine Britney Spears, Spice Girls, Eminem gibi daha kolay tüketilebilen müzisyenlerin eserleri seviliyordu. 90’ların sonunda 20 yıl öncesinden kendisine yer edinmeyi başaran tek isim, güncel müzisyenlerle düetler içeren Supernatural albümüyle Carlos Santana’ydı.
Two Against Nature yayınlandığında, muhtemelen kimse bu kadar büyük bir başarıyı beklemiyordu. Ancak albüm, öyle olumlu eleştiriler aldı ve beğenildi ki, yılın albümü kategorisi de dahil olmak üzere dört Grammy Ödülü kazandı. Bu alandaki rakipleri The Marshall Mathers LP ile ortalığı kasıp kavuran Eminem ve OK Computer sonrası yeni albümüm Kid A‘yle Radiohead’di. Ek olarak, Two Against Nature iki kez de platinyum plak kazandı.