Çalıntı çeviriyi nasıl tanırız

intihalÇevirmen hakları, yavaş yavaş daha sık dile getirilen bir konu haline geldi. (Bu sıklık yeterli mi, yahut dile getiriliş biçimi doğru mu, başka bir tartışma.) Yayıncılık dünyasının korsanla mücadelesi ise zaten daha uzun bir süredir güncelliğini koruyor.

Peki ya çalıntı çeviriler? Neden çevirmen hakkı ve korsanla mücadeleden söz açılıyor da, intihale pek değinilmiyor? İntihal yaparak başta çevirmenlerin emeğini sömüren, ardından piyasada haksız bir rekabet ortamı yaratan, nihayetinde de okuru aldatan yayınevlerini nasıl ayırt edebiliriz? Çalıntı çevirileri nasıl tanıyacağız? Her fırsatta bu sorunu dillendirmekle kalmayıp çözümü için somut adımlar da atan çevirmen Sabri Gürses, bize rehber niteliğinde bir liste hazırladı. Kendisine teşekkür ediyoruz. 

Gürses’in bu konuda diğer yorumlarını Çeviribilim‘den takip edebilir, çevirileri ve diğer kitapları için Facebook sayfasına göz atabilirsiniz. Koltukname’nin telif hakları dosyasıysa burada.

—-

Çalıntı çevirileri tanımak için, ilk anda akla gelen yöntemler (örneğin iki çeviriyi karşılaştırmak) yeterince geçerli değil; fakat bazı temel kuşkular yararlı olabiliyor.

1. Ucuz, çok düşük fiyatlı kitaplar (2 TL ile 5 TL, hatta 10 TL arası olup hacimleriyle orantısız fiyata sahip olan kitaplar) kuşku uyandırıcıdır; çünkü çevirmene telif ödeyerek bu fiyata mal etmek zor bile değil imkânsızdır.

2. Az duyulmuş, kitap tanıtım dergilerinde ismi görülmeyen yayınevlerinin kitapları kuşku uyandırıcıdır. Fakat ismi görünenlerin, bilinenlerin güvenilir olduğu anlamına gelmez bu.

3. Genellikle çalıntı çeviriler son on yıl içinde kurulmuş, çok kısa bir geçmişi olan yayınevlerinde yoğunlaşıyor; bu kesin bir kural değil ama çalıntı çevirinin sistemli olarak yapılması 1990’ların ortasında başlıyor, 2000’lerin başında hız kazanıyor. Bu yüzden, yayınevinin köklü olması ya da markasının başka referanslarının da olması önemli bir özellik. (Burada bazı istisnalar var yine de: çalıntı çeviriyle uzun süre yayın yaptıktan sonra, gerçek çeviri yayınlamaya başlamış olanlar da var.)

4. Üzerinde çevirmen ismi olmayan, olsa bile, “yayına hazırlayan” gibi ifadeler yer alan kitaplar kuşku uyandırıcıdır; çevirmensiz yayına hazırlanan bir çeviri kitap mümkün değildir.

5. Genellikle çalıntı çeviri yayınlayan yayınevinde ünlü, bilinen çevirmen isimleri görünmez – ya da birçok bilinmeyen isim arasında tek tük o isimler yer alır; bu önemli bir kuşku sebebidir.

6.  Çalıntı çevirileri (gerçek ya da sanal) bir kitapçıdan kitap seçen okurun tanıması güç olacaktır. Kitapçıların elemesi öncelikli koşul.

7. Gazetelerin, kurumların dağıttığı kitaplardan olabildiğince uzak durmak gerekir. Gazetelerin dağıttığı klasik kitaplar arasında gerçek çeviri olan bugüne kadar hemen hiç çıkmadı. Gazete ve kurumlar toptan ve en ucuz fiyatla alım yapma eğiliminde olduğundan, köklü, çevirmenine düzgün telif ödeyen yayınevleriyle iş yapmamakta, hayali, çalıntı çeviriler ya da çok ucuz emekle elde edilmiş metin kullananlardan ürün almaktadır genellikle.

8. Çalıntı çeviri üreten yayınevi, marka ismi anmak mümkün ama yararlı değil; sürekli olarak yeni isimler ortaya çıkıyor. O yüzden şu anda batı dillerinden klasik eser yayıncılığında dizi açmış ve yayın yapan köklü yayınevi isimlerini anmak daha yararlı olabilir:

Can Yayınları
İletişim Yayınları
Everest Yayınları
Yapı Kredi Yayınları
İş Bankası Yayınları
Cem Yayınevi…

Bunun dışında Notos Kitap, Say, Varlık, Merkez Kitap, Ötüken, Kırmızı Kedi gibi değişik örnekler yayımlayan yayınevleri var. Burada işin iyi ve gerçek olmasında temel ölçütlerden ve nedenlerden biri kuşkusuz yayınevinin gerçekten yayınevi olması, ciddi ve sorumluluk sahibi editörler çalıştırmasıdır.

Örneğin İdefix’in kullanışlı internet sitesinde Dünya Edebiyatı kategorisini incelemek iyi bir alıştırma olabilir. Burada, bu adını andığımız yayınevleri dışında yine çokça klasik yayınlamış yayınevleri görülüyor, ama “çevirmen”lerine tıkladığımız zaman ya bu işe yakınlıkları olmadığı, ya farklı dillerden bir sürü klasik kitabın onların imzasıyla yayınlanmış olduğu, kitapların çok ucuz olduğu vb. dikkat çekiyor. Yani örneğin İdefix’in sisteminde gerçek olmayan çeviriler var ve bunları göz kararıyla ayırmak da mümkün.

Örneğin Hacı Murat’ı 3,5 liraya mal etmeniz açıkça imkânsızdır, bu fiyata gerçek bir çevirmenin çalışması mümkün değildir.

Çevirmen imzasına tıkladığımızda çok sayıda, ucuz klasiğin karşımıza çıktığını görmek düşündürücüdür.

9. Bunun dışında yakın bir tarihte İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü’nden çeviribilimci Mehmet Şahin ve Derya Duman’la, TÜBİTAK destekli bir intihal-çalıntı çevirileri saptama çalışması başlattık. Burada bilgisayar destekli metin analiziyle, çalıntı çevirilerin kolayca saptanmasına ve daha kesin delilli olarak isimlerin açıklanmasına yönelik bir çalışmayı yürütüyoruz. 2 yıl sürecek olan bu proje için üç eserin piyasadaki örneklerini alıp metin taraması yoluyla bilgisayara aktarmaya başladık; çalışmanın sonunda çalıntı çevirileri ortadan kaldırmaya yönelik somut bir yöntem ortaya çıkarmak umudumuz.

Bu çerçevede yaptığımız bir ön çalışma ilginç sonuçlar verdi. Bir gazetenin 2012 yılında yaptığı klasik kitaplar kampanyasında, kutulanmış setler halinde verilen kitaplarda

– çevirmen ismi bulunmayan kitaplar yer aldığını
– çevirmen ismi olarak geçenlerin uydurma ya da çevirmenlik yapmayan kişilere ait olduğunu
– buna karşılık kitaplarda kapak tasarımcısı vb. çalışmaların sahiplerinin adının yazıldığını
– ve bu kişilerin başka kuşku uyandırıcı yayınevlerindeki kitap çalışmalarında isimleri geçtiğini
– bu setlerde kullanılan metinlerin başka kitaplardan
a) birebir
b) ufak değişikliklerle
c) tümüyle doğaçlama oynanarak

alındığını saptadık.

Bu da bize bir kuşkuyu, piyasada dolanan elektronik metinlerin çeşitli kişilere çok az sermayeyle yayınevi kurma, büyük şirketlerle iş yapabilme gibi olanaklar sağladığını somut bir örnekte doğrulama olanağı verdi. Bu çerçevede e-kitapların korunmasının da büyük önem taşıdığı anlaşılıyor. Çünkü çeviri hırsızlarının kitabı taratıp elektronik ortama aktarmak, dizdirmek gibi emek gerektiren çabalara bile girmediği, bazı elektronik metinlerin blok blok dolaştığı anlaşılıyor.

Okurun iyi ve besleyici peynir seçmeyi, şık olduğu kadar dayanıklı giysi bulmayı bilmesi gibi, gerçek ve nitelikli çeviriyi tanımayı da öğrenmesi şart.

Website | + posts

Çalıntı çeviriyi nasıl tanırız” üzerine 12 yorum

    • Bu meselenin ne kadar canımızı sıktığını, şu yazının en altındaki yorumlarımızdan da anlayabilirsiniz. Zaten klasiklerle ilgili bu konuya ayrı bir yazıda değinmeyi planlıyoruz. Ama uygun fiyata kaliteli iş çıkartan bir de Everest’i saymak lazım. Sizin verdiğiniz örnekten gidersek bkz.

      Bir başka ciddi örnek de Sabri Gürses çevirisi. Gürses’in özgün dilinden çevirdiği Everest baskısı, çeviri üzerinden çevrilen Can baskısı.

  1. Bu fiyat karşılaştırması ilginç. Burada kitapların çevirmenlerini, çevirilerin yapılış tarihini, ilk yayım yıllarını, yayımlayan yayınevinin gücünü de kıyasa sokmak gerekli. Yani örneğin Mehmet Özgül’ün Budala diliyle (Everest) Mazlum Beyhan’ın Budala dili (İletişim) çok başkadır, İkisi arasında 4 tl ile ölçülemeyecek farklar var. Kaya Genç bu fiyata göre kitap seçme konusunda, Orwell’den yola çıkarak ilginç bir yazı yazmış http://lareviewofbooks.org/essay/ebooks-v-lattes

    • Elbette burada yalnızca fiyata göre kitap seçme değil söz konusu olan. Öyle olsaydı, tam da Gürses’in yazısında belirttiği, intihal çeviri basan yayınevlerine yönelirdik. Haklısınız, Budala‘nın Özgül çevirisini okurken yer yer Beyhan çevirisiyle kıyaslamış biri olarak, iki çevirmenin tamamen aynı anlama gelen bambaşka cümleler kurduğunu söyleyebilirim. Ama ikisi de alanlarında son derece yetkin isimler; aralarındaki fark fiyata göre ölçülemese de, ikisi arasında yapılan tercih, birinin diğerinden daha iyi olmasına değil, okurun şahsi görüşüne dayanabilir ancak. Rusça çevirmenlerden devam edecek olursak bu Ergin Altay, Kayhan Yükseler, Sabri Gürses, Ayşe Hacıhasanoğlu gibi isimler için de geçerli.

      Şahsen ilk dikkat ettiğim şey kitabın çevirmeni oluyor ama başka mevzular da ister istemez işin içine giriyor. Örneğin kitabın tashihi. Çok tashihli kitapları okumaktan hoşlanmadığım için İletişim’in klasiklerinden mümkün mertebe uzak durmak zorunda kalıyorum. Bir başka örnek: Hamdi Koç’un Karamazov Kardeşler‘in üç farklı baskısıyla yaptığı takdire şayan karşılaştırma sonrasında, açık farkla en pahalısı olmasına, çevirmenin de daha önce başka çevirilerini okumamış olmama rağmen Can Yayınları baskısını aldım.

      Ancak tüm bunlar, kimi yayınevlerinin kitapları gerçekten çok pahalıya sattığı gerçeğini değiştirmiyor. Özellikle klasiklerde yurtdışına telif ödenmediği ve bunların gencinden yaşlısına, herkesin ulaşması gereken temel eserler olduğu göz önünde bulundurulursa… Kaç kişi Charles Dickens’a 65 lira verebilir ki?

      • fiyatının pahalı olmasını kabul etmekle birlikte mister pickwick şeker gibi bir adam, sam ile beraber kitabın tadından yenmediğini belirtmek isterim. 🙂 bir de kâzım taşkent klasiklerinin kağıdı vs. biraz daha farklı. bir de yky içeriğe büyük katkıları olan önsözler dahil ediyor kitaba. pahalı oldukları gerçeğini, toplumcu düşüncemi değiştirmese de “marka değeri” satın aldığım hissi uyandırıyor..

    • rastgele bir örnekti budala. diğer kitaplar için de bu karşılaştırmayı yapmak mümkün. klasik değil ama salman rushdie kitaplarına bakın, metis’ten çıkan geceyarısı çocukları ve utanç can yayınlarından tekrar çıktı. metis’te kitapların fiyatları 30 ve 20 tl iken can’da fiyatlar 43 ve 24 olmuş. ne kadar şaşırtıcı. hem de aynı kişinin, aslı biçen’in çevirisiyle! ayrıca üstat ile margarita için ne söylenebilir? can yayınları ikinci bir dilden çeviri ile neredeyse iki kitap parası alıyor okuyucudan. everest kötü bir çevirmenle çalışıyor deme gibi bir lüksümüz de yok. sabri gürses’in işlerinin kalitesini bir kenara bırakırsak bile kendisinin can yayınları için de birçok çevirisi mevcut. niyet okumak bu kadar zor olmasa gerek aslında.. ortada..

      • Her şeye rağmen ortada çok ciddi bir emek ve özveri söz konusu.Yapılan her türlü haksızlığa karşı çıkılmalı;fakat bu da fiyat artırarak olmamalı…

  2. Sosyal Yayınlar’dan kimse söz etmemiş. Fiyat/performans açısından başarılı, kaliteli çevirileri vardı.

  3. Biz okuyucular elbette birazcık araştırarak iyi çevirilere ulaşabiliriz.
    İyilerle kötüleri kolayca ayırt edebiliriz de… Ancak yüksek fiyata satılan çeviri kitapların pahalı olmasını sadece çevirmenlere ödenen
    üç otuz para telif ücreti ile açıklamaya çalışmak da maalesef
    bu işlerin nasıl döndüğünün bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.

    Ne kibar, ne nazik ve gerçekten tok gözlü çevirmenlerimiz var ki; aralarından bir tanesi dahi çıkıp;
    Kardeşim! Ne diyorsunuz siz yahu? Çevirmek için
    geceli-gündüzlü aylarca uğraştığımız; hatta ortalama okuyucunun asla
    tahayyül edemeyeceği kadar çok emek ve çabayla ortaya çıkan işlerimize;
    maalesef kitap başına bir kaç bin lirayı geçmeyen komik ödemeler yapılırken; bazı yayınevlerinin fahiş fiyatlı çeviri kitap satmalarını biz çevirmenlerin üstüne yıkmaya çalışmayın, demiyor.

    Piyasayı bilen biri olarak;
    bilip bilmeden yüksek fiyatlı çeviri kitapların çevirmen teliflerinden kaynaklandığını söyleyen her kimse işte O’na İNSAF! diyorum da
    daha başka bir şey diyemiyorum. Fikriniz var! Lakin çoğu zaman
    olduğu gibi maalesef bilginiz yok!

    Keşke işler sizin söylediğiniz gibi olsaydı da;
    Hiç olmazsa çevirmenlerimiz bence çok değerli
    emeklerinin karşılığını bir nebze olsun alabilselerdi . . .

Bir Cevap Yazın