Geleceğin müziği ya da bir delinin şarkı defteri

L. Ronald Hubbard, 20. yüzyılın en ilgi çekici karakterlerinden biri. Eğer kendisini tanımıyorsanız, ABD’de 1993’te resmî bir din olarak tanınan “Scientology” tarikatının kurucusu olduğunu söylersek belki bir fikir vermiş oluruz.

Hubbard, 30’lu yıllarda dianetik alanında çalışmaya başlamıştı. Dianetik, ruhsal rehabilitasyona erişebilmek için geçmişin travmatik deneyimlerini ele almayı öngören ve psikoterapi öğelerine dayanan bir kişisel gelişim sistemiydi. Hubbard’ın çalışmaları, herkesi din değiştirmek için ikna etmese de, bu sistemin giderek bir inanç kimliğine bürünmesini sağladı. Özellikle de şöhretli insanların müritler arasına katılmasıyla sesini dünyaya duyurdu.

Hubbard, popüler kültür ile ilişkilerin, yeni inanç sistemi için çok mühim olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden, güncel ve patenti kendisine ait inanç sistemini tanıtacak sanat ürünlerinin kitlelere ulaşmasını hedefledi.

Bu kapsamda, daha sonra film uyarlamasının başrolünde tarikatın meşhurlarından John Travolta’nın oynayacağı Battle Earth adlı kitap, 1982 yılında piyasaya çıkmıştı.

80’lerin başı, bilimkurgunun altın yıllarıydı. Spielberg’ün E.T.si ve 3. Türle Yakın İlişkiler‘i, Star Wars serisi ve Star Trek dizisi, dünyada tüm izleyicileri etkisi altına almıştı. Battle Earth de bilimkurgu edebiyatı sahnesinde yerini aldı. Ama bu yeterli değildi. Müzik dünyası da Hubbard’ın projeleriyle tanışacaktı.

Aynı yıl, Space Jazz adlı albüm de piyasaya çıktı. Albüm, Battle Earth hikâyesine dayanan avangard bir operaydı. Hubbard’ın dianetik alanındaki çalışmalarından etkilenmiş olan Chick Corea da albümün müzisyenleri arasındaydı. Corea’nın deneysel ve kalıplara sığmayan müziği, Hubbard’ın çizgisiyle tam bir uyum içindeydi. Corea’nın bir başka müzisyen yoldaşı, bas gitarist Stanley Clarke da katkısını esirgememişti.

Bir kitap için yazılmış yegâne müzik albümü özelliği taşıyan Space Jazz, 80’lerde çok popüler olan Fairlight adlı bilgisayar destekli müzik aletinden yoğun olarak faydalanmaktaydı. Hubbard, bu aletin sunduğu imkânlara hayranlık duyuyordu ve o günlerde 25 bin dolara ulaşan fiyatı ödemekten imtina etmemişti. Fairlight’ın doğal sesler üretirken büyük bir kolaylık yarattığını düşünüyordu. Domateslerin duygusal bir acı hissedip hissetmediklerini anlamak için elektrometre kullanan biri için şaşırtıcı olmasa gerek.

Space Jazz, Hubbard ve ona bağlı cemaati tarafından geleceğin müziği olarak tanımlanmıştı. O geleceğin halen geldiğini söylemek zor. Zaten yayınlandığında da büyük kitleler tarafından beğeniyle karşılanmamıştı. Hatta “yeryüzünün en kötü müzikleri” gibi listelerde hep zirve adayı olarak kaldı. Bununla birlikte ne Hubbard ne de Scientology tarikatı, azimleriden bir şey yitirdi. Hubbard’ın 1986’daki ölümü bile, tarikatın büyümesini, kendisine bağlananlarının sayısının artışını durduramadı.

Website | + posts

Bir Cevap Yazın