Koltukname’de uzun süredir devam eden sessizliğimizi önümüzdeki yıl yavaş yavaş bozmayı tasarlıyoruz. Ama şimdilik, dört bir yanımızı saran “yılın en iyileri” listelerine minik bir ek yapmak istedik ve kurucu ortaklar olarak 2022’de bizi en çok etkileyen kitapları, filmleri, albümleri sıraladık. Herkese iyi seneler, yakında görüşmek dileğiyle.
Kitap


Berrak Göçer | Köstebek Yolları, Günay Çetao Kızılırmak, İletişim Yayınları
Türkiye’de yayıncılık sektörünün öne çıkan bir özelliği var: yazar çevirmenler. Tim Parks, Lydia Millet gibi başka ülkelerde de çevirmenlik yapan yazarlar var tabii ama en azından benim bildiğim kadarıyla buradaki gibi neredeyse gelenekselleşmiş bir kültür yok. Halide Edip, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Eyüboğlu, Mina Urgan, Tomris Uyar, Pınar Kür, Fatih Özgüven… Birçok yabancı yazarı bize buranın yazarları tanıttı – sadece çevirerek değil, çevrilecek kitapları seçerek de.
Bu yüzden, uzun yıllardır nitelikli çevirileriyle tanıdığımız Günay Çetao Kızılırmak’ın öykü kitabının çıktığını görünce çok heyecanlandım. Başkalarının sözlerini aktarmakta ustalaşmış birinin kendi sözlerini merak ediyordum. Beni, zihnimi uzun zamandır meşgul eden konular ve hisler karşıladı; farklı farklı açılardan ele alınmış ev teması gibi.
Kızılırmak’ın Türkçesinden okuduğumuz Platonov gibi yazarların külliyatını bir bütün olarak görebilmek, en önemli eserlerine çıkan yolları izlemek, sürekli döndükleri konuları takip etmek edebiyat severler için bir ayrıcalık. Kızılırmak kendi yolculuğuna başlangıçtan itibaren tanık olmak ise büyük keyif.
Derya Göçer | Çalınan Dikkat: Neden Odaklanamıyoruz?, Johann Hari, çev. Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları
Bu yıl en severek okuduğum kitap, Çoğu İnsan İyidir: Yeni bir İnsanlık Tarihi 2021 basımı çıkınca henüz okumadığım ama okumak için can attığım bir kitabı paylaşmak istedim. Johann Hari’yi Kaybolan Bağlar’dan tanıyoruz. Hari bu kitabında çok yaygın bir dert olan depresyonun sosyal bağlarla ilişkili olduğunu araştırma sonuçlarıyla ama aynı zamanda bir sohbet havasında aktarıyordu. Arkadaşlarla paylaşılan bahçecilikten STK’larda gönüllü olmaya, hepimizin gerçek ihtiyacının anlamlı insan ilişkileri olduğunu ortaya koyuyordu. Birçok çağdaş derdin çözümünde önemli bir etkenin inanlar arasında kurulan öz bağlar olduğunu söylüyordu. Şimdi Çalınan Dikkat’te akıllı telefonlarla sosyal medyanın bizi anlamlı ve tatminkâr bir hayat kurmaktan nasıl alıkoyduğunu ödediğimiz bedellerle anlatmış. Telefonunuza sık sık bakıyor ama aslında eğlenmiyorsanız, mavi ışıkla karanlıkta gözünüzü yormaktan bıktıysanız, ekrana daha az baktığınız bir hayat düşlüyorsanız değişim için gerekli motivasyonla araçları bu kitapta bulabilirsiniz. Çalınan Dikkat bize böyle bir değişim için, kendi otantik ihtiyaçlarımıza odaklanabilmek için bu yüzyılın en kıt kaynaklarından birine, dikkate ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.
Film


Derya Göçer | Kurak Günler, Emin Alper
Kültür Bakanlığı’nın vermiş olduğu mali desteği senaryo değişikliğini bahane ederek faiziyle geri çekeceğini açıklaması, zaten gündemde olan Kurak Günler’in yıl sonunda iyice konuşulmasına yol açtı. Seyirciler filmi desteklemek için gösterime girdiği hafta sinema salonlarına yöneldiler. İlk üç günde 50 bin, ilk bir haftada 100 bin bilet satışıyla Kurak Günler hem festivallerde hem de gişede başarı yakalayan az sayıda filmden biri olmayı başardı. Filme giderken çıkışta nasıl ferahlayacağımızın planını yaptığımızı itiraf etmek isterim. Zira taşrada linç, yolsuzluk, susuzluk temalarının bize neler hissettireceğini tahmin edecek kadar yaşadık bu ülkede. Filmin yarısında içine girdiğimiz buhrandan bazılarımızın başı dönmeye başlamıştı. Oyunculuklar, anlatılan hikâyenin mikro ama çok gerçekçi olması, görsel malzemelerin konunun etkisini daha da artırmasıyla ortaya etkileyici bir film çıkmış. Sürprizli sayılabilecek son beni ayrıca etkiledi ve memlekette yaşadığımız bunalımın sonuna dair bana umut verdi. Açılan bazı yaralar ve vicdani çukurlar, onları açanların da ilerlemesini engelleyebilir, diye düşünerek çıktım sinemadan. Bu memleketin vatandaşı olmak üzerine tefekkür etmek isteyenlere tavsiye edilir.
Berrak Göçer | The Menu, Mark Mylod
Succession’la tanınan yönetmen Mark Mylod’un yeni filmi The Menu’ya giderken bildiğim tek şey –afişinden gördüğüm kadarıyla– yeni-eski birçok yıldızla dolu olduğu ve “gurme bir akşam yemeğinde genç bir çifti sürprizlerin beklediği”ydi. Hem de ne sürprizler! Filmin konusuna dair bir şeyler anlatmanın büyüyü bozacağını düşündüğümden özete girmiyorum ama orkestranın enstrümanlarını akort etmesiyle etkileyici bir açılış yapan The Menu’nun, filmdeki menüye yakışır bir biçimde,bir senfoni gibi devam ettiğini söyleyebilirim. Beni en çok etkileyen sanat ile sanatçının sermayeyle, eleştirmenle, tüketiciyle ilişkisini sorgulaması oldu. Everything Eveywhere All at Once, İlgi Manyağı, The Banshees of Inisherin ve bu yılın benzer çılgın filmleri arasında öne çıkanlardan biri.
Müzik


Derya Göçer | Akustik Evrende Dünya Tarihi, Nova Norda
Bazen dediler hayat adil değil, kabullen
Dedi, ruhum hiç razı değil, bu mu sizin teselliniz?
Nova Norda hem melodisi hem de şarkı sözleriyle 2020’lerin, çağımızın müziğini yapıyor. Kadın mücadelesinin yükseldiği bir çağ bu. Mağdur olmadan, kibirli olmadan, “kendimizin peşinde” mücadele ettiğimiz bir çağ. İçinde yaşadığımız coğrafyada bazılarımız kendimiz olabilmek için oy vermeye gidiyoruz, bazılarımız sokakta haklarımızı talep ediyoruz. Komşuda, İran’da kadınlar hiçbirinizden razı değiliz, diyorlar. Nova Norda’nın son albümü beni motive ediyor. Her sabah çok zor ve kötücül haberlerin yanı sıra umut ve dayanışma dolu haberlerle yüzleşme gücü veren birçok kaynağımdan biri. Eski yüzyılın dogmatik militanlıklarından uzaklaşarak neşeyle, samimiyetle, dürüstlükle dünya tarihini baştan yazan bir albüm.
Berrak Göçer | Small World, Metronomy
Pandemi yüzünden verilen zorunlu aranın ardından gittiğim ilk konser Metronomy oldu. Zorlu PSM’de nisanda verdikleri konserde hâlâ maske takan bir avuç insandık. Small World daha yeni çıkmıştı ve henüz fazla dinleme şansım olmamıştı ama grup sahnedeki nüanslı enerjisiyle (Anna Prior özellikle parlıyordu) hepimizi kendi küçük dünyasına çekti. Bilinen-bilinmeyen, sevilen-sevilmeyen bütün parçalar eşit derecede coşturdu seyirciyi. Benim için sonuç, sonrasında aylarca bıkıp usanmadan çaldığım Metronomy’nin Spotify’da en çok dinlediğim grup konumuna gelmesi oldu.