The Paris Review‘dan Jessie Gaynor, ünlü yazarların sarhoşken ne gibi mesajlar atacaklarını hayal etmiş ve hayalini –bir istisna hariç– iPhone’lara resmederek canlandırmış. Bizim burada ve burada gördüğümüz resimlerin tamamını aşağıda çevirileriyle bulabilirsiniz. Şahsen en çok Roald Dahl’ın mesajından hoşlandık. Sizin en sevdiğiniz yazar ve/veya mesajları da yorumlara bekliyoruz.
Yazarların gerçek sarhoş hallerini merak edenleri de buraya alalım.
Geri gel! / Geri mi? / Bara! / Orayı hatırlıyorum… / Evet, 45 dakika önce tuvalete gittin. / Geri gel. / Gelemem. / Ee… İyi msn? / Odanın dönmeyi bırakmasını bekliyorum.
Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır. Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve tek insan onunla şöyle iyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi sekiz defa memleketimize geldiğini işittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden, davul, zurna, sokaklara fırladık.
Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi birdenbire bıkar, “Buyurunuz efendim, bendeniz, artık hevesimi aldım. Sizin olsun, belki bir işinize yarar!” diye hediye mi ederiz? Yoksa masallarda, duvar diplerinde birdenbire parlayan, fakat yanına yaklaşıp avuçlayınca gene birdenbire kömür veya toprak yığını haline giren o büyülü hazinelere mi benzer? Bir türlü anlayamadım.
“Ghetto Tarot” (Gecekondu Mahallesi Tarotu), belgesel fotoğrafçı Alice Smeets ile Atis Rezistans adındaki bir grup Haitili sanatçının ortak projesi. Proje, 78 kartlık tarot destesini alıp her bir kartı fotoğraflarla yeniden oluşturmayı amaçlıyor: adından da anlaşılabileceği gibi, gecekondu mahallesinde çekilen fotoğraflarla…
Smeets projeyi şöyle açıklıyor:
Ghetto Tarot projesinin temelinde olumsuzu eğlenerek olumluya dönüştürme arzusu yatıyor. “Atiz Rezistans” adlı sanatçı grubu, çöpleri kullanarak kendi bakışlarını yansıtan sanat eserleri yaratıyor ve bu eserler atıkların arasında gizlenmiş buldukları güzelliği yansıtıyor. “Gecekondu” kelimesini kendi istedikleri anlamda kullanıyor, böylece aşağılayıcı imasından kurtularak özgürleşiyor ve onu güzel bir şeye dönüştürüyorlar.
Smeets çekimler sırasında yaşanan tuhaflıklardan da bahsediyor:Devamı »
California Üniversitesi, Berkeley akademisyenleri, Mark Twain‘in 29 yaşındayken San Francisco’daki bir gazete için yazdığı yazıları keşfetti. Yazıların 150 yıllık olduğu söyleniyor.
San Francisco Chronicle ya da o zamanki adıyla San Francisco Dramatic Chronicle için çalışan Twain, her gün 2000 kelimelik haberler ve makaleler yazıyordu. Ele aldığı konular polisten maden kazalarına, geniş bir yelpazeyi kapsıyordu.
Yazılar, Berkeley’deki Mark Twain projesi kapsamında eski gazete arşivlerinin ve kupür defterlerinin taranması sonucu buldu. Projenin editörü Bob Hirst, gazete arşivlerinin dijital ortama aktarılmasının bu keşifte büyük etkisi olduğunu belirtiyor. Devamı »
* Çeviri konusunda iki uç görüş: Nabokov, Borges’e karşı. Sizce zaman içinde kim kazandı, çevirinin mutlaka aksaklık içerecek kadar motomot olması gerektiğine inanan Nabokov mu yoksa on kelimelik bir cümlenin yedi satırlık bir paragrafa dönüştürülmesini “yaratıcı sadakatsizlik” olarak gören Borges mi?
* Konuşurken, müzik aleti çalarken, nefes alıp verirken ve evet, sevişirken iç organlarınızın nasıl göründüğünü hiç merak etmiş miydiniz? MRI makinesi sayesinde görebilirsiniz! (Dikkat, ofis ortamına uygun olmayan görseller içerir.)
* Grönland’da, buzulların yavaş hareketini, daha sonra hızlandırma amacıyla videoya çeken iki kişi, inanılmaz bir sürprizle karşılaşıyor — büyük parçalar hareket etmeye başlıyor. Manhattan adasının yarısı büyüklüğünde bir alandan parçalar kendi içinde dönüyor, yuvarlanıyor, deviniyor. Muhakkak izlemeniz gereken bir doğa harikası:Devamı »
The Books in My Life (Hayatımdaki Kitaplar) adlı eserinin sonunda yer verdiği listeye Open Culture’da rastladık. Kitabın tamamına bir gün Türkçede de ulaşabilmeyi diliyoruz. Ama şimdilik, Miller’ın “Beni En Çok Etkileyen 100 Kitap” listesini, Türkçeye çevrilenlerin çevirmenlerini not düşüp bağlantılarını vererek sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Kitap keşiflerinize yol göstermesi dileğiyle!
Miller’ın, “dönenceler” ve Chlichy’de Sessiz Günler’i, Avi Pardo çevirisiyle Siren Yayınları’nda. Farklı farklı eserlerinin artık sadece sahaflarda bulunan eski baskılarını ise Nadir Kitap’tan görebilirsiniz. Aşağıdakine benzer listeler için bkz. Joan Didion ve Donald Barthelme.Devamı »
2007 yılında, internetten müzik paylaşıp dinlemeyi mümkün kılma hedefiyle kurulan Grooveshark, 30 Nisan’da sitede yaptığı bir açıklamayla kapandığını duyurdu.
Rolling Stone‘un haberine göre, bir araya gelen büyük plak şirketleri 2011 yılında siteye 17 milyar dolarlık dava açmıştı. Grooveshark, davanın sonucunda varılan anlaşma itibariyle verdiği hizmeti hemen durdurup sitedeki tüm parçaları silmeyi kabul etmiş.
Koltukname olarak gerek müzik, gerek diğer sanat dallarında telif hakkı tartışmalarını yakından izlemeye çalışıyoruz. Sanatçının emeğinin karşılığını her zaman alması gerektiğine inanıyoruz. Öte yandan, büyük şirketlerin “eser sahibinin haklarını koruma” argümanına sığınarak hem eser sahibini hem de tüketiciyi sömürmeye çalıştığının da farkındayız. Grooveshark’ın kapatılmasının bu noktada çizginin neresinde durduğu ayrı bir tartışma konusu. Ama her halükârda, en azından müzik listelerimizi bir kenara not düşmemize müsaade etmelerini isterdik…
Grooveshark’ın sitesinde yer alan açıklama mektubunu ve çevirisini aşağıda bulabilirsiniz.
GÜNCELLEME (17.00): Müzik listelerini değil ama genel olarak “collections”a eklenen parçaların bir listesini edinebilmek için şurada açıklanan yolu izleyebilirsiniz.Devamı »
* Gelmiş geçmiş en acayip seçim vaadiyle karşı karşıya olabilir miyiz? Doctor Who ve Sherlock gibi BBC dizilerinin yasaklanması!
* Kitaplardan “çocuklara zararlı” bölümleri silecek uygulamaya Margaret Atwood’dan güzel yanıt.
* Malum, ceddimizin sanat ve zanaatlarını canlı tutma çabaları bitmek tükenmek bilmiyor. Ama ne yazık ki tüm çabalara rağmen ayakta tutulamayan zanaatlar var. Örneğin, hüllecilik. Osmanlının bu kayıp mirasıyla ilgi ayrıntılı bilgiyi, Guru Baba’nın Kültür Endüstrisi’nden alıyoruz.
* Yeni Twin Peaks yapımından üzücü haberler: David Lynch, dizinin yönetmenliğini üstlenmeyeceği açıkladı.Devamı »
Şubat ayıyla birlikte bir Akademi Ödülleri’ni daha geride bıraktık. Adayların “beyazlığı”yla eleştirilen ödüllerin, sunucu Neil Patrick Harris’e rağmen eğlenceli geçtiği de pek söylenemez. Bu durumda Onur Kurnaz ile Sevil Yılmaz’ın müthiş çalışmasına dönüyoruz. Aday filmlerin konularını Türk popüler kültürüyle buluştuan afişler, NPH’nin esprilerinden çok daha komik. Bizim favorimiz Boyhood, ya sizinki? Yorumlarınızı bekliyoruz. (Bigumigu aracılığıyla.)
* Türkiye Yayıncılar Birliği’nin açıkladığı üretim rakamlarına göre 2014’te kişi başına 7,3 kitap düşmüş. Yayıncılar Birliği bu rakama satın alınan bandrol sayılarından ulaşıyor. Bandrol sayılarına bakılırsa, kitap türlerine göre üretim sıralaması şöyle:
1. Eğitim kitapları (%71)
2. Yetişkin kurgu dışı (%11)
3. İnanç (%9)
4. Çocuk-ilk gençlik (%5)
5. Yetişkin kurgu (%3)
6. Akademik yayınlar (%1)
Daha önce de söylemiştik, yine söylüyoruz: Kitap türlerinin sıralamasında eğitim kitaplarının paydasına bakılarak da anlaşılabileceği üzere, Türkiye’de kişi başına kaç kitap üretildiğinin bir önemi yok. Önemli olan, satılan kitap rakamlarında kişi başına düşen kitap sayısı.Devamı »
Romanlarının yanı sıra kurgu dışı metinleriyle de çağımızın en önemli yazarlarından sayılan Joan Didion, tam bir defter tutkunuydu. Brainpickings’de gördüğümüz alıntıda da söylediği gibi, defter tutmaktaki amacı “hiçbir zaman yaptığım ya da düşündüğüm şeylerin gerçeklere dayanan bir kaydını tutmak değildi.” Peki neden yazıyordu?
Neden yazıyordum? Elbette hatırlamak için ama tam olarak neyi hatırlamak istiyordum? Yazdıklarımın ne kadarı gerçekte yaşandı? Herhangi biri yaşandı mı? Neden defter tutuyorum? Bu konularda kendini kandırması çok kolay. Yazı yazma dürtüsü kışkırtıcı bir dürtü; aynı dürtüye sahip olmayanlara açıklaması imkânsız; sadece tesadüfen, ikincil olarak, bir dürtünün kendini haklı çıkarma süreci olarak yararlı. Sanırım bu dürtüye doğuştan sahip olunuyor ya da olunmuyor. Benim beş yaşından beri yazı yazma ihtiyacı duymama rağmen kızımın hiçbir zaman bu duyacağını sanmıyorum; çünkü o harikulade bir şekilde şanslı ve karşısına çıkanları kabul eden bir çocuk; hayatı olduğu gibi seviyor, uyumaktan korkmuyor, uyanmaktan korkmuyor. Özel defter tutan insanlar bambaşka bir türden, her şeyi inatla yeniden düzenlemeye çalışan, yalnız insanlar; endişeli ve şikâyetçiler, anlaşılan doğuştan itibaren bir kayıp hissiyle yaşayan çocuklar.
Elbette defter tutmaya bu kadar önem veren yazarın notlarının arasında bir yerde en sevdiği kitapların listesi de bulunacaktı. Didion hakkında bir belgesel çeken Susanne Rostock ve yazarın yeğeni Griffin Dunne sayesinde Brainpickings’de paylaşılan ve fotoğrafını yukarıda görebileceğiniz liste şöyle:Devamı »
* İnternet üzerinden yapılan uluslararası film festivali, Benim fransız Film Festivalim, 16 Şubat’a kadar devam ediyor. Festival filmlerini buradan izleyebilirsiniz.
* Biz kitapları kapaklarına göre yargılamamaya henüz alışamamışken, bizi suratımıza göre yargılayan kitap kapağı çıkmış.
* Yaakebikec’den büyük hizmet: Bütün Küçük Prens çevirilerinin Atatürk’le ilgili paragrafının karşılaştırması. Muhakkak incelemnizi öneriyoruz.
* Nişantaşı D&R çalışanları, kovulmalarda baskıyla istifa etmiş gibi gösterilmelere ve diğer olumsuz çalışma şartlarına karşı eylem yaptı.Devamı »
Çevreyi korumak adına elektrik, su vb. tüketimimizi azaltmak gerektiğinden bahsediyoruz hep ama peki ya çöplerimiz? Bir gün, bir hafta ya da bir ay içinde ne kadar çok şeyi çöpe attığınızı bir düşünün — ne kadar çok atık ürettiğinizi tahmin edebiliyor musunuz?
Amerikalı fotoğrafçı Gregg Segal, bu soruna dikkat çekmek için “7 Days of Garbage” (7 günlük çöp) adlı bir projeye başlamış. İnsanları bir hafta içinde ürettikleri çöplerin içinde yatarken fotoğraflayan Segal, etkileyici olduğu kadar da rahatsız edici görüntüler koyuyor ortaya. “Bu elbette insanları hayatlarındaki fazlalıklarla yüzlştirmeye yönelik bir proje. Ümidim, ürettikleri çöplerin büyük bir kısmının gereksiz olduğunu fark etmeleri,” diyor sanatçı Slate’e.
O zaman hep birlikte düşünelim: Bir hafta içinde evimizden ne kadar çöp çıkıyor? (Bored Panda aracılığıyla.)
Sefiller kitabının tüm halklar için yazılmış olduğunu söylerken haklıydınız beyefendi. Herkes tarafından okunacak mı bilmiyorum ama ben herkes için yazdım. İngiltere’ye olduğu kadar İspanya’ya, İtalya’ya olduğu kadar Fransa’ya, Almanya’ya olduğu kadar İrlanda’ya, köleleri olan cumhuriyetlere olduğu kadar, serfleri olan imparatorluklara da hitap etmektedir. Toplumsal meseleler sınırları aşar. İnsan türünün yaraları, dünyayı kaplayan o geniş yaralar, dünya haritası üzerine çizilmiş mavi ya da kırmızı çizgilerde son bulmuyor. İnsanın cahil ve umutsuz olduğu her yerde, kadının kendini ekmek parası için sattığı her yerde, çocuğun bir şeyler öğrenebileceği bir kitabın ve ısınabileceği bir ateşin eksikliğini çektiği her yerde, Sefiller kapıyı çalar ve şöyle der: Açın kapıyı, sizin için geldim.
İçinde yaşadığımız medeniyetin bu çok karanlık ânında, sefilin adı insandır; her iklimde can çekişmekte, her dilde inlemeye devam etmektedir.