Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.
Koç’a Koç’tan Dost
Koç, zodyağın ilk burcudur, şuursuzdur. Burçların baştan aşağı bir hurafe olduğunu savunan aydınlanmacı kafalıların çoğu da zaten Koç’tur. Burçlara inanmadıkları gibi, burçların, insanların yüzüne söylemenin pek hoş kaçmayacağı gerçekleri genelleyerek söylemenin bir yolu olduğunu da kabul etmezler.
Zaten genellikle hiçbir şeyi kabul etmezler. İnatçıdırlar. Bildiklerinden şaşmamak anlamında değil, bilmediklerini kabul etmemek konusunda. Bildiklerini okurlar. Yalnızca kendilerininkini. Mesela Descartes’ın adı Renee idi, ailesi, arkadaşları binlerce kez ona bu adla seslenmişti ama o ikna olmadı, varlığına inanmak için kendi düşüncelerine güvendi ve “Düşünüyorum, öyleyse varım,” dedi. Doğruydu, düşünüyordu, Koç olmak düşünmeyi engellemez ama sık sık fikir değiştirmeye neden olur. Bakınız Erdal Öz aynı kitabı bir hafta içinde iki kere raflara koydu, kaldırdı. Son durumun ne olduğunu kimse hatırlamıyor ama önemli değil, Koç da zaten hafızasıyla tanınmaz. Bazen o kadar hafızasız davranır ki insan onun kötü niyetli olduğuna bile inanabilir. Ama bir Koç nadiren kötü niyetli olur. Ancak o kafasının karışık olmadığını, onun yerine iyi bir karışım oluşturduğunu savunur. En azından Tennessee Williams durumu böyle dile getirmişti. Henry James ise kahramanlarından birini tanımlarken, “Ufacık fırsatlara büyük hataları sığdırabilmek gibi karşılığı olmayan bir yeteneğe sahipti,” der. Koç olduğu için portresini çizdiği hanım da bir türlü hatalarından ders almayı bilmezdi ve hep yeniden başlayacak, yeni bir hataya daha atılacak gücü kendinde bulurdu. Devamı »