Vicdan

richard
III. Richard’ın, bir otoparkın altında bulunan kemikleri.

 

Yok, pek bulaşmak istemem ona…
Ürkek yapıyor insanı; çalacak olsan suçlar,
Küfredersin ayıplar;
Komşunun karısıyla yatamazsın, yakalar;
Vicdan, insanın içinde durmadan başkaldıran
Yüzü kızaran, utangaç bir ruhtur.
Hep sorun yaratır: Bir gün
Rastlantıyla bulduğum bir kese altını
Zorla geri verdirdi sahibine
Eğer vicdana sahipsen hazır ol dilenmeye.
Tehlikeli diye kovulur kentlerden, kasabalardan.
İyi yaşamak isteyen insan kendine güvenir,
Onsuz yaşamaya çalışır.

 

III. Richard, William Shakespeare, Çev. Özdemir Nutku, İş Bankası Kültür Yayınları

Mark Twain’den çocuklara okuma önerileri

UnknownDaha önce “bıyık altından gülme ustası” olarak tanımladığımız Mark Twain, Papaz Charles D. Crane’e yazdığı aşağıdaki mektupta, papazın ricası üzerine bir kız bir de oğlan çocuğu için kitap önerilerinde bulunuyor. Ayrıca en sevdiği on iki yazarı sıralaması istenen Twain, tam da kendinden beklenecek komik bir yanıtla, bunun evlilikten bile daha büyük bir sorumluluk olduğunu belirtiyor.

Twain’in çocuklara yaptığı öneriler oldukça ağır şey eserler. Buradan çocuklara her zaman yetişkin muamellesi yaptığını bir kez daha anlayabiliriz galiba.

Mark Twain Project‘ten Neda Salem’e göre, Twain’in en sevdiği kitaplar arasında saydığı kendi eseri, “BB”, muhtemelen “1601” adlı Elizabeth Çağı taşlaması. Neden “BB” olarak andığı bilinmiyor.

Devamı »

“Küçük Prens öldü”

1509875_10152225138979318_421703739_n

Antoine de Saint-Exupéry, kimliği bilinmeyen yirmi üç yaşındaki bir “küçük kız”a yazdığı mektupta, onunla randevusuna haber bile vermeden gelmediği için kadına sitem eder. Öyle derinden yaralanmıştır ki, Küçük Prens ölmüştür artık.

De Saint-Exupéry’nin mektubunu, tek tweet‘i bir aşk acısıyla ilgili olan Berkin Elvan’ın anısına paylaşıyoruz… (Des Lettres aracılığıyla.)

Mayıs 1943

Şimdiden, sabahın beşinden uyuyacağım saate kadar tek başıma olacağım çünkü tüm dostlarıma yorgun olduğumu,  kimseyi görmek istemediğimi söyledim. Bunca uzun bir zaman ayırmaya özen gösterdiğim küçük kız, gelmeyeceğini bildirmek için telefon etme zahmetine bile katlanmadı.Devamı »

Yabancı yazarlar kendi eserlerini okuyor

Severek takip ettiğimiz, birçok haberini de paylaştığımız Flavorwire sitesi yine güzel bir derlemeyle karşımızda: edebiyata damgasını vurmuş yazarların kendi eserlerini okuması. Sevdiğimiz yazarın çoğuyla hiç yüz yüze gelemeyeceğimiz için yaptıklarını belirttikleri çalışmadan, çağdaş da olsa klasikleşmiş yazarların videolarını biz de sizlerle sunuyoruz.

Flavorwire’ın yaptığı seçkinin ötesinde yazarların seslerini duymak isteyenler, The Rodgers and Hammerstein Archives of Recorded Sound’a göz atabilir. New York Public Library’nin arşivi, yazarların yalnızca kendi çalışmalarını değil, başka ünlü edebi eserleri okumalarını da içeriyor. Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Balık

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

Balık Derinlerde Gezer

Bütün ömrünü dere tepe zıplamaya adamış olan Jack Kerouac, “İnsanın bütün ömrü bir yabancı ülkedir,” demişti. Bunu ancak bir Balık söyleyebilirdi çünkü insan karada, Balık suda yaşar, yani Kerouac kendini hep yaban ellerde hissetmekte haklıdır. Balık ters yöne doğru yol almaya çalışan iki balıkla temsil edilir. Victor Hugo, “İnsanlık tek kutuplu bir daire değil, iki kutuplu bir elipstir,” diyerek bu durumu çok güzel dile getirmiştir (tek sorun Balık yerine insan demiş olmasıydı ama zaten Balık insancıldır).

Elipsin bir kutbunda gerçekler, diğer kutbunda ise idealler vardır, yani düşler, hayaller. Balık elipsin ikinci kutbunda salınır, hayalperesttir, duygusaldır, düşçüdür, imgelemi geniştir. W.H. Auden duruma açıklık getirmek için düşçülüğü imgelerin yendiği bir sofraya benzetir. Bu sofrada “bazıları ağzının tadını bilir bazıları ise pisboğazdır. Birçokları ise imgelerini pişirmeden konserve kutularından bir lokmada, düşünmeden, tadını almadan yalayıp yutarlar.” Balıklar ise sindire sindire, tadını çıkartarak yerler, mizah duyguları gelişmiştir. Nitekim Lale Müldür, “Depresyon Efendisi” adlı yazısıyla depresyonun bile nasıl tadını çıkarttığını anlatmıştı. Balık olmayanlar ile Balıkların ruh kardeşi Oğlak olmayanlar pek anlamamıştı espriyi ama bu zaten Balığın kaderidir. Balığı kendi bile zor anlar.Devamı »

Henry Miller’dan Anaïs Nin’e: “Tenimde senden parçalarla ayrıldım yanından”

henrynin.jpg

Çağdaş klasik yazarların başında gelen iki isim: Henry Miller ve Anaïs Nin. 1932’de, Paris’te tanıştıktan sonra, evli olmalarına rağmen birlikte olmaya başlayan sevgililer. İkilinin uzun yıllar süren tutkulu aşk ilişkisi, aralarında yoğun bir mektuplaşmanın başlamasına neden olmuştu. Aşağıda bu mektuplaşmanın çarpıcı bir örneğini bulabilirsiniz: Miller’dan Nin’e, ilişkilerinin henüz başlarındayken yazılan bir aşk mektubu.

Yazarların eserlerini okumak isteyenler için Türkçede ulaşılabilecek kitaplar şöyle: Miller’ın Yengeç Dönencesi ile Clichy’de Sessiz Günler‘i, Avi Pardo çevirisiyle Siren Yayınları’nda, Uykusuzluk‘u ise Notos Kitap’taOğlak Dönencesi de yakında Siren’de. Anaïs Nin’in eserleriyse Püren Özgören çevirisiyle Everest Yayınları’nda. Yani iki yazarın da Türkçe çevirmen açısından şanslı olduğu söylenebilir. (Des Lettres aracılığıyla.)

14 Ağustos 1932

[Anaïs]

Bir daha aklıselime kavuşabileceğimden emin değilim. Mantıklı davranalım. Bu bir Louveciennes evliliği oldu, yadsıyamazsın. Tenimde senden parçalarla ayrıldım yanından; bir kan okyanusunda, senin arı ama zehirli Endülüs kanının okyanusunda yürüyorum, yüzüyorum. Yaptığım, söylediğim, düşündüğüm her şey bu evlilik ekseninde dönüp duruyor. Seni evin hanımefendisi olarak gördüm, koyu tenli bir Mağripli, beyaz bedenli bir zenci, tüm bedeni her yanı gözden ibaret — kadın, kadın, kadın. Senden uzakta yaşamaya nasıl devam edebileceğimi bilemiyorum. Bu ayrılıklar ölüm artık. Hugo geri dönünce ne hissettin? Ben hâlâ orada mıydım? Onunlayken de benimle olduğun gibi olduğunu hayal edemiyorum. Sıkıştırılmış bacaklar. Kırılganlık. İhanet edenin tatlı boyun eğişi. Kuş uysallığı. Benimle tekrar kadın oldun. Neredeyse dehşete kapılmıştım. Otuz yaşında değilsin — bin yaşındasın adeta.Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Kova

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

İyi Yürekli Kova’lar

Virginia Woolf, kadınların kendine ait bir odası olmasını söylerken de, romanlarında bilinçakımı tekniğini kullanırken de Kova’lık ediyordu aslında. Hem kadın haklarını, yani toplumsal bir tavrı destekliyordu hem de insanın düşüncelerinin akışını kurcalayıp duruyordu. Böylece yepyeni şeyler yapmaktaydı. Kova olmasa bunları yapar mıydı yapmaz mıydı, bilinmez ama böyle şeyleri başarıyla yapan insanlar genellikle Kova’dır. (Bilinçakımını başarıyla takip edenlerden biri de James Joyce’tu ama Ulyssess‘i ve Finnegan’s Wake‘i okuyup bitirmeyi başaranların kaçının Kova olmadığı konusunda bir araştırma yapılmamıştır.) Bu burcun üyelerinin hayal güçleri pek zengindir. Hatta ayaklarının biraz havada olduğunu bile söylemek mümkündür, mesela ayakları yere basan, yani Kova olmayan bir Jules Verne Ay’a Yolculuk falan gibi şeyler yazmayı aklına getirmeyebilir, okul tatillerinin o kadar uzun, dünyanın etrafında fır fır dönmenin bu kadar kolay olmasını istemeyebilirdi. İstedi de ne oldu sanki, gerçekleştiklerini görebildi mi? Hayır; ama zaten Kovalar hayalleri tercih ederler, hem bencil de değildirler. Daha doğrusu onlar görünenlerin aslında başka şeyler olduğuna dair bir inanç taşırlar içlerinde. Francis Bacon, “Denizden başka bir şey görmeyince kara yok sananlar beceriksiz kaşiflerdir,” diye buyurmuştu. Hayır, Amerika’nın keşfinden bahsetmiyordu, Atlantis’ten söz ediyordu. Bir Kova’nın kara anlayışı budur. Harikalar Dünyası anlayışı da Alice’in düşleridir. Lewis Carrol da Kova’dır işin doğası gereği. Devamı »

Ödüllerde göz ardı edilen eserlerin ödülü

Bernini’nin “Apollo ve Daphne”si

“Geriye dönüp Pulitzer’i ya da National Book Award’u kazanan kitaplara baktığınızda, her zaman yanlış kitap olduğunu görüyorsunuz.”

Bookslut blog’u, “çoğunlukla sıradanlığı” kutladığını söyledikleri kitap ödülleriyle ilgili şikâyet etmeyi bırakıp bir çözüm üretmeye karar vermiş.

“İşte bu yüzden Daphnes adında yeni bir kitap ödülü başlatıyoruz; Daphnes 50 yıl öncenin en iyi kitaplarına verilecek. 1964’ün National Book Awards’unun, John Updike’ın The Centaur‘unun o yılın kesinlikle en iyi kitabı olduğuna karar veren ödülün yanlışlarını düzelteceğiz.” 

Melville House’un söyleşisinde söylenene göre 1963’te yayımlanan adaylar arasında Updike’ın kitabı da olacak. Çünkü mesele, The Centaur‘un kötü olup olmamasından ziyade, aynı yıl içinde yayımlanan kitapların arasında  Julio Cortázar’ın Seksek‘inin, Muriel Spark’ın Girls of Slender Meansinin, Sylvia Plath‘in Sırça Fanus‘unun, Kurt Vonnegut‘un Kedi Beşiği‘nin ve Thomas Pynchon‘ın V‘sinin de bulunması.Devamı »

Sand’dan Flaubert’e: “Edebiyatı fazla seviyorsun; o seni öldürecek”

sandflaubert

19. yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan George Sand’dan, yüzyılın yine bir başka önemli yazarı, Gustave Flaubert’e bir mektup paylaşıyoruz sizlerle bu sefer de. Sand, müstearıyla, güçlü kişiliğiyle, fırtınalı hayatıyla ve dönemin en önemli sanatçı ve edebiyatçılarıyla kurduğu ilişkileriyle tanınan bir yazar.

Flaubert’e yazdığı aşağıdaki mektup, hayata dair yorumlarıyla insanı heyecanlandırıyor, hüzünlendiriyor, gülümsetiyor. Ayrıca kimi yorumlar, son dönemde hep olduğu gibi, akla ister istemez ülke gündemini getiriyor:

İnsan hayatı değişik ölçülerde hissedebilir, değişik ölçülerde anlayabilir, dolayısıyla çektiği acının derecesi de farklıdır. İnsan yaşadığı çağın ne kadar önündeyse, o kadar çok acı çeker… Edebiyatı fazla seviyorsun; o seni öldürecek ama sen insanların aptallığını yok edemeyeceksin.

Yazarın kitaplarına Oğlak Yayınları ile İş Bankası Yayınları‘ndan ulaşabilirsiniz. Mektubu bizler için bulup çeviren Birsel Uzma‘ya teşekkür ediyoruz. İlgilenenler için: Koltukname’nin mektup dosyasında de Sade, Camus, Bergman, Steinbeck ve daha nice edebiyatçılar var. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Oğlak

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

Oğlak’ın diğer adı Poe

E.M. Forster’ın otobiyografik özellikler taşıyan romanının kahramanı Maurice tam bir Oğlak’tır. Başta yerleşik değer yargılarına sonuna kadar güvenmeye eğilimlidir, sonra Clive Durham’ın aşkıyla yavaş yavaş değişir. Ama değişimi kesin olur. Olsa olsa İkizler ya da Terazi olabilecek Clive’ın tersine küçük duygusal gösterilere, histeri krizlerine yol açan fikir değiştirmeleri yoktur. Zaten Maurice böyle şeyleri iyileştirilmesi gereken birer rahatsızlık gibi görür. Öyle parlak cümleler ve söylevler de yoktur hayatında, açık ve dolambaçsızdır. İlişkisini sonuna dek kurtarmaya çalışır ama bitti mi de biter. Mutsuz olduğu, kendini kimsesiz hissettiği –bir Oğlak için mutsuzluğun tanımı kendini kimsesiz hissetmektir– zamanlarda da yıkılmaz, kendini disiplinle işine gücüne verir, hatta yetmez, yeni alışkanlıklar edinir. Oldukça efendice alışkanlıklar hem de. Forster şöyle der: “İngilizler hissetmedikleri için değil, hissetmekten korktukları için böyledirler.” Burada küçük bir düzeltmeye ya da eklemeye ihtiyaç var, İngilizler değil, Oğlaklar…Devamı »

Yazarların uyku alışkanlıkları ile edebi üretkenlikleri

Brainpickings için hazırlanan aşağıdaki infografikte, yazarların uykudan kalkış saatleri ile (bilgi çeşitli söyleşilerden ve biyografilerden edinilmiş) edebi üretkenlikleri karşılaştırılıyor. Üretkenlikleri, yayımlanan kitap sayısıyla ölçülüyor. Aldıkları büyük ödüller de çalışmaya dahil edilmiş. Yazılan kitap sayısı biraz da yazarların ömürlerine bağlı ve yazarın hangi ödülü alabileceği hangi dönemde yaşadığıyla ilgili olduğundan, yazarların doğum ve ölüm tarihleri de verilmiş.

İnfografiğin anahtarı sağ üst köşede. Şöyle ki: Ad-soyad ile doğum-ölüm tarihlerinin altında yer alan çizginin uzunluğu, ömürlerinin uzunluğuna tekabül ediyor. Orada küçük bir haç varsa, yazar intihar etmiş demek. Yazarın resmini çevreleyen halkanın rengi/renkleri, hangi ödülü/ödülleri aldığına işaret ediyor. Orada bir asteriks varsa, Nobel Ödülü olmadan önce yaşamış demek. Uyanış saatinin altındaki küçük çizgiler, kaç eseri olduğuna işaret ediyor. Yeşil, kurgu dışı; kırmızı, kurgu; mavi, şiir; sarı, diğerleri. Sıralama, yazarların uyanış saatlerine göre.Devamı »

Guy de Maupassant’tan gizemli sevgilisine: “Evet, ben kır tanrısıyım, hem de tepeden tırnağa!”

“Gisèle d’Estoc”, 19. yüzyıl Fransa’sının gizemlerinden biridir. Bu takma adın, dönemin kadın yazarlarından birine ait olduğu düşünülüyor ama terör eylemlerinde parmağı bulunduğu iddia edilen, kadınlarla düellolar yapan, erkek kılığına giren bu sansasyonel kadının asla var olmadığını savunanlar da yok değil.

Gerçekten yaşadığını varsayacağımız Gisèle d’Estoc, aynı zamanda ünlü yazar Guy de Maupassant’ın sevgilisi olarak biliniyor. Erkek kılığına girip Maupassant’a kadınlar seçtiği söylenen d’Estoc, belli ki tanışmalarının ardından yazara karşı derin bir ilgi duymuş. Nitekim Birsel Uzma’nın bizler için bulup çevirdiği mektupta, d’Estoc’un arzusu üzerine Maupassant kendisini anlatıyor.

Çıkan sonuç, gerçekten de Maupassant’dan bekleneceği gibi etkileyici. Aşk ilişkileriyle ilgili düşüncelerini (daha doğrusu gerçekleri), asosyalliğini ve ne kadar inkâr etse de romantikliğini ortaya koyan bir mektup.

Maupassant’ın şahane Birsel Uzma çevirileri, Oğlak Yayınları‘ndan çıkan Bir Hayat ile Gündüz ve Gece Hikâyeleri. Yazarın eserleri birçok yayınevinden çıkıyor ama öncelikle İş Bankası ve Can‘a da bakabilirsiniz. Bir de Everest’ten çıkan hoş bir çizgi roman mevcut. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Peri masallarıyla mimariyi iç içe geçiren bir yarışma

Fairy Tales

Koltukname olarak türlerin iç içe geçmiş hallerine bayılıyor, o türden bu türe farklı farklı geçişler hayal ediyoruz. Peri Masalları, bu tür geçişliliğin kendisini konu eden bir tasarım/mimari/öykü yarışması.

Blank Space‘in düzenlediği yarışma, peri masallarının yalnızca büyü ve periler içeren hikâyeler değil, aynı zamanda en temel öykü anlatma biçimleri de olduklarını hatırlatıyor. Çocuklarla yetişkinlerin bir araya gelip aynı hikâyelerden zevk alabildiklerini, dünyaya bu hikâyeler vasıtasıyla anlam verdiklerini, hatta bir zamanlar Hindistan’da doktorların hastalarına reçete olarak öykü verdiklerini aktarıyor. Yani koltuk başında bir araya gelerek dinlenen hikâyeler olduklarını…Devamı »

2013’ün öne çıkan jüri üyeleri ve seçici kurulları

Yıl sonu, beraberinde listeleri de getirir. Şirketlerin bütçe hesaplarından bireylerin yeni yıl kararlarına, geride bırakılan on iki ay değerlendirilir, gelecek on iki ay için hazırlık yapılır.

Edebiyat severler için yıl sonu listelerinin gözdeleri, kuşkusuz kitaba dair olanlardır. Öne çıkan kitaplar, en iyi kitaplar, 5’ten 10’dan 50’den 100’e kadar sıralanan kitaplar, bizim sevdiklerimiz, sizin seçtikleriniz… Zaten yıl boyunca, plaj kitaplarından şömine başı kitaplarına, hasta yatağında okunacaklardan ters takla atarken okunacaklara kadar, türlü türlü liste yapılmıştır. Kitap listelerinin sonu yoktur – sonunun olmasına gerek de yoktur.Devamı »

2013’ten Kalanlar // Kitap

2013, direnişin, skandalların, kısacası genel olarak siyasi gündemin kültür-sanat gelişmelerinden daha ağır bastığı bir yıl oldu. Biz de Koltukname olarak ne yazık ki sizlerden istemediğimiz kadar uzak kaldık. Yine de sanat candır, diyerek, bu heyecan dolu yılı geride bırakırken siz sevgili okurlarımıza 2013’te haşır neşir olduğumuz albümler, filmler ve kitaplardan bir demet sunmak istedik. SevillaportakalıOptimusminimus ve Koltukname olarak naçizane listemizi kitapla sonlandırıyoruz. İşte 2013′te bizi heyecanlandıran kitaplar. (Diğer yılların listelerine buradan ulaşabilirsiniz.)

Eksiklik gideren derlemeler: Kitaplar ve Sigaralar ile Neden Yazıyorum / George Orwell / Çev. Levent Konca / Sel Yayıncılık

George Orwell’in kurgusal kitapları Türkçede Can ile İthaki damgasıyla çıkıyor. Ama gazete yazıları, eleştirileri ve mektuplarının tamamı dört devasa cilt eden yazarın kurgu dışı metinlerini nedense iki yayınevi de basmıyordu. Sel Yayınları, geniş külliyatın en bilindik metinlerini içeren iki kitapla, Kitaplar ve Sigaralar ile Neden Yazıyorum‘la bu hazineye bir giriş yapmış bulundu. Çok da iyi oldu.Devamı »

2013’te çıkan akademik kitaplar: Gezi Kitaplığı

2013’ten memlekete Gezi Direnişi kalacak ümidindeyiz. Gezi’nin izi kitaplarda görülmeye başladı bile. Memleketin yazar-çizerleri fotoğraf kitaplardan söyleşilere, resimli tarih kitaplarından kuramsal çalışmalara kadar Gezi’yle uğraştı. Henüz hepsini almadık, kesinlikle henüz hepsini okumadık. Ama 2014 yılında hepsi teker teker elimizden geçecek.

Bu kadar önemli bir direnişin kitaplarının bu kadar hızlı çıkması bazılarında kitapların niteliğine dair soru işaretleri yaratmış olabilir. Bu  mesele, “Burada yayıncıların fırsatçılığı mı söz konusu?” sorusu altında tartışıldı. Bizce bu yanlış bir soru. Yayıncılar elbette yayın fırsatlarını gözetecekler, bu konuda bazen fazla fırsatçı, bazen daha az fırsatçı olacak. Soru, bu kadar hızlı yazılan metinlerin doğası, okunurluluğu, niteliği olmalı.

Buradan bakınca yelpazede her kalite mevcut. Bazen nitelik anın kendisinden doğabilir, sonradan yapılan analizlerde retrospektif bakış çok hâkimken, anında yazılanlar ânı daha iyi kapsayabilirler; iki yıl sonrasının değil, o günün samimi tartışmalarını aktarabilirler. Kitapların niteliğinin tartışılmasının daha doğru olduğu kanısındayız.

Liste kesinlikle tam bir liste değil. Bizce öne çıkanları sıralamak istedik. Tahminimiz Gezi, bir araştırma konusu olarak 2014’e kesinlikle kalacaktır. Yeni yılın da bu kadar heyecan verici, bu kadar dirençli olmasını temennisiyle, işte 2013’te çıkan Gezi kitapları:Devamı »

Marquis de Sade’dan karısına: “Evet, itiraf ediyorum, şehvet düşkünüyüm ben”

sade

Adıyla ve yazdıklarıyla sadizm kavramına esin kaynağı olan Marquis de Sade, neredeyse eserleri kadar renkli bir hayat sürmüştür. Lacoste’deki kalesinde fahişelerle, kadın ve erkek hizmetkârlarla, hatta baldızıyla birlikte şehvet tutkusunu tatmin etmeye çalışmış, fiziksel taciz suçlamalarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Kısa süreli tutuklamalardan sonra İtalya’ya kaçan de Sade, 1777 yılında, çoktan vefat etmiş annesinin ölüm döşeğinde olduğu yalanıyla kandırılarak Paris’e getirilir ve kayınvaldesinin de yardımıyla tutuklanır. 74 yıllık yaşamının yaklaşık 32 yılını çeşitli hapishaneler ve akıl hastanelerinde geçiren de Sade, işte bu mahkûmiyeti sırasında karısında aşağıdaki etkileyici mektubu yazar. Yayıncıların ve çevirmenlerin düzenli olarak müstehcen ve toplumun ahlakını bozan eserler yayımlamaktan yargılandığı bir ülkede aslında herkesin okuması gereken bir mektup bu.

Mektubu bizler için bulup çeviren Birsel Uzma‘ya tekrar teşekkür ediyoruz. Albert Camus’nün eşine yazdığı ve yine Uzma tarafından Türkçeleştirilen mektuba buradan ulaşabilirsiniz. De Sade’ın eserlerine birçok yayınevinden ulaşılabiliyor; önce çıkanlar Chiviyazıları’ndaki Justine, Sodom ve Juliette, Ayrıntı’daki Yatak Odasında Felsefe ve Oğlak’taki İkinize de Yer Var ve Erdemle Kırbaçlanan Kadın. (Des Lettres aracılığıyla.)

20 Şubat 1781

 […] Yalnızca saf ve katıksız bir şehvet düşkünlüğünden suçlu sayılırım, doğalarından gelen o mizaç ve tutkunun düzeyine bağlı olarak, tüm erkekler tarafından farklı oranlarda hayata geçirilen şehvet düşkünlüğünden. Herkesin hataları vardır, karşılaştırma yapmayalım: Cellatlarım da benden farksızdır belki.Devamı »