Sadeleştirme: kolaylık mı ihanet mi?

HUSEYIN-RAHMI-GURPINAR__7876653_0Haftanın başında, Hüseyin Rahmi Gürpınar‘ın, romanının tefrikası devam ederken gazeteye yazdığı, “Hâlâ mı Yobazlar?” adlı sert eleştirisine yer vermiş, Hüseyin Rahmi eserlerinin bugüne dek hep sadeleştirilmiş baskılarla yayımlanmasından şikâyet etmiştik. Hüseyin Rahmi, ellinin üzerinde eseriyle Türk edebiyatının en önemli ve üretken isimlerinden biri. Ne yazık ki ölümünden sonra, eski yazıyla basılmış eserleri sadeleştirilerek çevrilmiş, yeni yazıyla tefrika edilmiş romanlarıyla öyküleri sadeleştirilerek kitaplaştırılmıştır. Hüseyin Rahmi’nin dilinin zorluğu yadsınamaz. Yine de bu kadar önemli bir yazarın kitaplarının aslına hiç ulaşamamak acı bir durumdu.

İşte bu noktada Everest Yayınları‘na teşekkürlerimizi iletmek gerekiyor. Yayınevi, son birkaç yıldır Hüseyin Rahmi külliyatını, orijinal metinleriyle yayımlamakta. Üstelik  Şıpsevdi, Mürebbiye gibi daha popüler eserlerin sadeleştirilmiş baskılarını da dileyene alternatif olarak sunmakta (sadeleştiren Sevengül Sönmez). Sadeleştirilmiş kitaplarla orijinal metinler birbirlerinden şık kapaklardaki renk farkıyla ayrılıyor.

Hüseyin Rahmi kitaplığını, gerektiği yerde yeni yazıya çeviren, “Hâlâ mı Yobazlar?” gibi ek metinlerle zenginleştiren ve genel olarak yayına hazırlayanlar, Emre Taylan ve Mustafa Çevikdoğan. Taylan, külliyatın dördüncü eseri olan Şıpsevdi‘nin girişine şu notu düşmüş:Devamı »

2012 İstanbul Kitap Fuarı gözlemleri

Bugün, 31. Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’nın son günü. Sizlerle daha önce fuardaki indirimleri paylaşmış, gözlemlerimizi de bugün aktaracağımızı belirtmiştik. Naçizane fikir ve yorumlarımız şöyle:

* Geçtiğimiz yıllarda çok konuşuldu, önceki yazımızda da değindik ama tekrar söylemesek olmaz: Beylikdüzü’ndeki fuara gidip gelmesi çok zor. Bu yıl metrobüs Tüyap’a kadar gidiyor, bu en azından trafikte kalmama rahatlığı sağlıyor ama metrobüs yolculuğu kendi içinde bambaşka bir çile. Tüyap, kitap fuarını taşımayacağını net bir şekilde belirtmişti; bakalım seneye ulaşım konusunda herhangi bir gelişme yaşanacak mı…

* Bu kadar uzun mesafeler kat ettikten sonra insan fuarda olabildiğince uzun zaman geçirmek istiyor. Bu da dinlenme, yeme, içme, sigara gibi ihtiyaçların doğması anlamına geliyor. Fuarda görebildiğimiz kadar dinlenmeye ayrılan özel bölümler olmadığı gibi, yemekler ve içecekler de ancak havaalanı tarifeleriyle kıyaslanabilecek kadar pahalı. Şahsen biz yanımıza erzak alarak hareket ettik ama uygun fiyata kitap almaya gelen okurlara uygun fiyata yiyecek seçeneğinin sunulmaması en hafif deyimle ayıp.Devamı »

Dijital devrim sonrası müzik endüstrisinin halleri

20. yüzyılın sonlarında, topu topu beş büyük plak şirketi, üretim, pazarlama, halkla ilişkiler ve satış faaliyetlerinden oluşan müzik ticaretinin tamamına yakınını kontrol etmekteydi. Ama 1999 yılı, müzik dünyası ve müzik severler için bir milat oldu, teknoloji bu dünyaya ait paradigmayı toptan değiştirdi.

O sırada bu ters yüz edilişin farkında olanların sayısı ise çok azdı. Ama Napster şoku sonrasında, herkes değişimi algılamaya başlamıştı. Müzik, artık pahalı CD’ler üzerinde dağıtılan bir ürün olmaktan çıkmış, internet bağlantısı olan herkesin, yasal olmasa da veri paketleri gönderip alarak paylaşabildiği, bedelsiz bir meta haline gelmişti. Geçmişte müzik dünyasının en çok kazananlarından olan Metallica’nın, Napster’a açtığı dava bu konuda bir sembol olmuştu. Ancak sonuç değişmedi, devrim Devamı »

Kitaptan artırmak

Bu ülkede kitap fiyatları insanı üzebilir bir yelpazede geziniyor. Bu yüzden Şilili okurların ne yapsak tartışmaları ilgimizi çekti. “Kitap fiyatları kitap okumakla aramıza girmeli girmemeli mi?” gibi bir soru çirkin bir soru olurdu ve güzel cevaplar ancak güzel sorulara geliyor. Bu yüzden şöyle demeyi yeğliyoruz: “Kitap fiyatlarına nasıl müdahale edilebilir ve kitap okumanın daha ucuz yolları nelerdir?” Bunlar kısa vadede idare eder sorular. Şililer bu soruyu sormuş ve cevaplamışlar. Vergiler azalsa, hatta olmasa, kitap fiyatları ucuzlasa, diye hayal etmişler, bir kampanyaya girişmişler. Global Voices sağ olsun hem haberi vermiş hem de tartışmaları özetlemiş.

Kitapların daha ucuz olması gerektiği konusunda okur tarafında bir tartışma yok ama nasıl olacak? Bazıları bu vergi meselesinin peşine koşsalar da, diğerleri bu verginin ortalama 30 ila 60 dolar arasında değişen kitap Devamı »

Hip hop’un doğuşu ve yükselişi II: Kültür endüstrisinin sinsi pençesinde

80’ler, Soğuk Savaş’ın toplumu muhafazakâr iktidarlara yönelttiği Amerika’da, siyahlar için hayatın zor olduğu yıllardı. İran’daki İslam devrimiyle ilgili olarak yaşadıkları oy kaybı, Demokratlar’ın iktidarı eski Hollywood yıldızı Cumhuriyetçi Ronald Reagan’a bırakmasına yol açmıştı. Reagen tipik bir muhafazakâr politikacıydı. Onun 80’lerin neredeyse tamamında sürecek ve koskoca doğu blokunun imhasıyla sonuçlanacak iktidar döneminde, büyük şirketlerin yıldızı parlayacak, devletin ihtiyaç sahiplerine doğrudan yardımları kesilecek, zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olacaktı.Devamı »

Hip hop’un doğuşu ve yükselişi I: Siyah bir isyandan satılabilir bir metaya dönüşürken

Aslında 70’lerin New York’unda siyahlar ve Güney Amerikalılar arasında şekillenen bir altkültür olan hip hop, günümüzde daha çok, kibarca söylemek gerekirse, mesaj kaygısı içermeyen sözleriyle ve şovenist video klipleriyle tanınan bir müzik türü olarak bilinir.

Batı Afrika yerlilerinin ritmik sözlerle hikâye anlatma geleneğinin, köle ticaretiyle 20. yüzyıl Amerika’sına kadar taşınmasının ardından hip hop, 60’ların sonunda Müslüman Afroamerikalılardan mürekkep Last Poets‘in davul ritmi üzerine kaydettikleri siyasi şiirlerden oluşan albümüyle güncel bir müzik türü olmaya doğru hareket etti. Bu henüz adı konmamış ve hip hop’a evrilecek müzik, ezilenlerin ve kapitalist Amerika’da kıt kanaat geçinenlerin gürleyen, fakat çok duyulmayan sesiydi.Devamı »

Blog dünyasında kaybolan yayıncılar

Geçtiğimiz aylarda Elif Tanrıyar‘ın Sabah Kitap için hazırladığı Bahar 2012 kitaplarına yer vermiş, yayımlanacak kitapların haberini böyle birkaç ay öncesinden vermekten (ve öğrenmekten) pek hoşlanmıştık. Bunun üzerine “başkalarına bağımlı kalmayalım ve bir Yaz 2012 kitapları listesi de biz hazırlayalım” düşüncesiyle yaklaşık yirmi yayınevine mail attık.

Bir türlü gelmeyen yanıtlar düşündürücü oldu.

Daha önce ON8 Kitap, blog‘unda Türkiye’de yayıncıların blog‘larla ilişkisine değinmiş, Ali Ünal, “Türkiye’de yayıncılığın gideceği rotayla birlikte blog dünyasının kendini oturtacağı yer de henüz -bana kalırsa- şekillenmiş değil,” demişti. Biz de o zaman bu konuya şöyle bir kafa yormayaDevamı »

Bir sorum var Bay Friedman: Sizce sonumuz iyi olacak mı?

New York Times‘ın demirbaş yorumcularından üç Pulitzer ödüllü Thomas Friedman‘ın Ortadoğu’da son olaylar üzerine bazı yazdıkları ve genel olarak çoğu yazısı üzerine kendinden geçen(!) bir grup kişi çok güzel bir site başlatmış. “Mr. Friedman, could I ask you a question?” (Bay Friedman, size bir soru sorabilir miyim?) başlıklı farklı yazılar, çoğu zaman ilginç görsellerle birlikte siteye ekleniyor. Arabist sayesinde keşfettiğimizden beri her gün bakıyoruz. Aşağıda görebileceğiniz bazı örneklerdeki Friedman tavrı Devamı »

Yurtta metal, cihanda metal II: Özal Türkiye’sinde heavy metalin sarp patikası

Turgut Özal

70’ler boyunca içine kapanık bir ülke olan Türkiye, 80 darbesinden sonra Turgut Özal hükümeti iktidarında dünyaya entegre olma çabalarında, aslında oldukça şaşırtıcı bir çabuklukta hareket etmekteydi. Henüz glasnost ve perestroykadan ibaret küreselleşme dalgasının gelmekte olduğunu çok iyi gören, vizyonlu bir politikacı olan Özal, yeni bir paradigmayla hareket etmekte, cumhuriyet tarihinin kurumlarıyla doğrudan çatışmayı göze alamasa da (bu konudaki asıl kapışmayı ANAP iktidarından yaklaşık on beş yıl sonra hükümet olacak AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’a bırakacaktır), darbenin getirdiği askeri vesayet altındaki Türk siyasetinde oldukça radikal hamleler yapmaktaydı. “Benim memurum işini bilir”, ya da “anneanneme şeyimi takar dürttürürüm sizi” gibi dikkat çekici(!) demeçlerin sahibi başbakan, bir yandan fırsatçılığı kitlelere ve bireylere yayarken, diğer yandan kapitalist dünyayla bütünleşmeyi sağlamaktaydı. Ferhan Şensoy, bu dönemi Köşedönücü dizisinde pek güzel Devamı »

Yurtta metal, cihanda metal I: Heavy metalin gençlik iksiri

Black Sabbath

Sert, erkeksi, post-apokaliptik serserileri andıran görünümleri, vahşi sahne şovları ve bol distortion‘lı şarkılarıyla heavy metalciler, 80’li yılların akıllardan çıkmayan müzikal karakterleriydi. Rock yıldızları haşarı, çılgın, eğlence düşkünüyken, heavy metalciler sert, kaba ve gerçekten öfkeliydiler. Müzik tarihinde benzeri olmayan bir şekilde tepki aldılar ve yine eşsiz bir şekilde benimsendiler. Tartışmalar, heavy metal müziğinin ve tarzının mantığı, kalitesi ve tehlikeleri üzerinde, bir sonuca varmaksızın yıllarca sürdü gitti. Aslında, geçen yıllar sonunda değişen pek bir şey yok, hâlâ öyleler ve aynı klişeler bugün de popüler olmaya devam ediyor.Devamı »

Şehir, cinsellik ve kadınlık halleri: Girls

Dizi tarihinin en popülerlerinden sayılabilecek Sex and the City dizisinin (1998-2004) sadece Amerika’da değil tüm dünyada kadınlar için hem yeni hem de hep az söylenen bir sözü olduğu iddia edilir. Genelde dizinin ana karakterlerinden yazar olarak resmedilen Carry’nin her dizinin sonunda bilgisiyarının başına oturup listediği sorularla özetlemek gerekirse: Kadınlar da erkeklerin her yaptığını yapamaz mı? Kadınlar da istedikleri ilişkilere istedikleri zaman girip istedikleri zaman çıkamazlar mı? Kadınlar da hem kariyer hem eğlence hem çocuk hem güzel elbiseler isteyemezler mi?

Cinsiyet ilişkilerine özel olarak eğilen feminizm dalga dalga gelmiştir ve bu sorular bizce feminist dalgaların ilkinin bile ancak ufak bir parçası olabilir. Aslında en temel yasal ve ahlaki haklar üzerinde yarım yamalak duran bu bakış açısının cinsiyet ilişkilerine çok ilkel ve muhafazakâr bir Devamı »

Pop müziğe reklam ve sponsorlukların gölgesi düşerse

Steve Jobs, Björk‘ü bizzat cep telefonundan arayıp, Apple reklamlarında bazı parçalarını kullanmak istediğini ifade ederken, çok kesin bir “hayır” cevabı almayı muhtemelen beklemiyordu. Ama sonuç tam da böyle oldu. Jobs’u, dolayısıyla yüklü bir miktar parayı reddetmekte tereddüt etmeyen İzlandalı müzisyen, o günlerde, “Geri kafalı bir serseri olduğum için, ne bir şarkımı reklam müziği için veririm ne de bir turneme sponsor alırım. Bir reklam filminde kendi müziğini duymak, bir müzisyen için utanç verici,” diyerek radikal tavrını açıkça ifade ediyordu.

Ancak bu tavrını uzun süre devam ettirmesi mümkün olmadı. Reklam endüstrisinden ve sponsorluk mekanizmasından uzak kalmak, bugün sadece kişisel bir tercih olmaktan çıkmış durumda. Çünkü pek çok müzisyen için geleneksel kazanç kaynağı olan albüm satışları 2000’lerin Devamı »

Edebiyatın zaferi mi, bir avuç yazarın zaferi mi?

Forbes Türkiye, mayıs sayısında ülkenin en çok kazanan yazar listesini, satış ve kazanç rakamlarıyla birlikte yayımladı. Beşinci kez hazırlanan listede 2011’in rekorlar yılı olduğunu belirten Forbes, yazının başlığını da “Edebiyatın Zaferi” olarak attı. Edebiyatla az çok ilgili olan herkesin bildiği gibi, bu tür durumlarda akla ilk gelen, “Çok satanlar gerçek edebiyat mıdır?” sorusu oluyor. Biz […]

Ortadoğu’da nefret

Arap ayaklanmaları, yabancı müdahaleler, Arap ülkelerinin birbirlerine müdahaleleri ve bütün bunlar arasında İran’a karşı bir kuşatmanın olduğu bu günlerde, nefret ve sevgi de daha fazla tartışılır oldu. Bir altüst oluş ve bu altüst oluşun yeniden düzenlenmesi çabası özellikle de Amerika ve AB’nin ısrarlı bakışları altında devam etmekte.  Bu yeniden düzenlenmeyi fırsat bilen Mona el Tahawy Foreign Policy‘nin “The Sex Issue“, yani seks konulu sayısında Arap kadınlarının halini tartışmaya açıyor.  El Tahawy geçen sene protestolar sırasında tutuklanan gazetecilerden biriydi. Özellikle askeri yönetime karşı tekrar alevlenen Kasım 2011 protestolarında içişleri bakanlığında tutuklu olduğunu,  işkence gördüğünü ve cinsel tacize maruz kaldığını serbest bırakıldıktan sonra anlatmıştı. (Kendisinin çeşitli yazılarına buradan ulaşabilirsiniz).Devamı »

Yemesek de tweet mi etsek?

Sosyal medyanın nelere kadir olduğunu Koltukname’de ara ara tartışıyoruz.  Bir sosyal medya rehberi bile sunmuştuk. Yayıncıların okurla yeni ilişkiler kurmasından, ülke bazında sansüre kadar sosyal medyanın hem yeni olanaklar sağlayan bir yüzü hem de aslında var olan ilişkilere eklemlenen bir yüzü var. Bir de yarattığı kendi kültürü var. Özellikle yemek kültürü sosyal medyadan çok etkilenmişe benziyor. Organik gıdadan gurme lezzetlere, bütçelere uygun, hem de zengin bir mutfak kültüründen, farklı memleketlerin yemeklerini pişirmeye, yemek pişirme ve tatma konusunda internette bir patlama yaşandığı kesin. Bu Türkiye’ye de yansıdı elbette. Ben kaçırmışım ama aslında şu tarifi arar dururdum diyenlere Café Fernando‘nun Yemekosfer arama motorunu öneriyoruz. Buradaki yemek blog‘ları bazı kriterleri tamamladıktan sonra dahil Devamı »

İranlı ninja — cümle içinde kullanınız!

Önce, size yakında tanıtmak için sabırsızlandığımız, Ortadoğu üzerine Ortadoğuluların yazıp çizdiği pek güzel bir İngilizce elektronik mecmua olan Jadaliyya‘da okuduk İranlı ninjaları. Sonra soL Portal “İran’ın Reuters’i yasakladı… ama galiba kimse ‘basın özgürlüğü’ diyemeyecek” adlı, konunun açıklama gerektirdiğini ta başlıktan belli eden bir yazı yayımladı. İyi de oldu. Peki tam ne oldu?Devamı »

Neden bu kadar geç?

Birkaç gün önce, Ayrıntı Yayınları‘nın John Fowles’un en önemli eserlerinden biri sayılan Daniel Martin‘i tam otuz beş yıl aradan sonra yayımlayacağının haberini yapmıştık. “İngiliz dilinin önde gelen romancılarından Fowles’un en esaslı romanlarından birinin çevrilmesi bizce kelimenin tam anlamıyla bir müjde!” diyordu Sevillaportakalı. Kitap şu anda, 12 Nisan’da piyasaya sürülmek üzere ön siparişte. Kitabı özgün dilinden […]