Pop müziğin kırıldığı üç yıl

Modern dünyada müziğin evrimi ve bu konuda yapılan araştırmalara, Koltukname olarak zaman zaman göz atıyoruz. Kimi zaman oldukça şaşırtıcı çıkarımlarla da karşılaşıyoruz. Meşhur bilim cemiyeti Royal Society tarafından hazırlanan bir bilim dergisinde yayımlanan, ABD’deki müzik zevkinin evrimi konusundaki araştırmanın sonuçları da ziyadesiyle ilginç.

Londra Kraliçe Mary Üniversitesi bünyesinde yapılan araştırma kapsamında, ABD müzik listelerinin ilk 100’üne girmiş tam 17.094 parça incelenmiş. Araştırma sonuçlarına göre 1960-2010 yılları arasında dinleyicilerin genelinde müzik zevki hafif bir biçimde ama sürekli olarak değişmiş. Kâh rock müzik kâh soul beğenilir olmuş. Ama büyük kırılımlar bu 50 yıl içinde üç kez yaşanmış.

Yapılan analize müziğin tınısındaki değişimler, kullanılan akor dizileri gibi özellikler incelenmiş ve parçalar müzik türlerine ve alt kategorilere göre sıralanmış. Ayrıca The Beatles ve The Rolling Stones gibi grupların imajları, görünümleri ve tarzları da incelemeye dahil edilmiş.Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Mayıs

1833 — Alman romantizminin büyük bestecesi Johannes Brahms Hamburg’da doğdu

Sadece eserleriyle değil, yaşamı ve ruhuyla da romantik dönemin gerçek bir üyesi olan Johannes Brahms Hamburg’da doğdu.

Brahms’ı bugünün gençleri yakın dönemde bir otomobil firmasının reklamıyla ve Carlos Santana‘nın 1999 tarihli Supernatural albümündeki “Love of My Life” parçasıyla tanıyor olsa da, Brahms yıllar bouyunca ve elbette halen, aralarında Richard Wagner‘in de bulunduğu çok sayıda büyük müzisyenin ilham kaynaklarından oldu. Özellikle 2 ve 5 no.lu Macar danslarını ve 3 no.lu senfonisini tanımayan kalmadı.Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Nisan

1948 – Ankara Opera Binası’nın açılışı

Türklerin operayla tanışması, Batı ülkelerindeki elçilerin, Osmanlı sosyetesine Avrupa’da pek sevilen bu kültür aktivitesini ballandıra ballandıra anlatmasıyla olmuştu. Çok gecikmeden sarayda müzikli oyunlar gösterilmeye başlanmış, ancak Batılılaşma hedefinde müzik öncelikli bir alan olmamış, saray erkanı ve zengin ve eğitimli bürokratlardan başkası Batı müziğine ilgi duymamıştı.

Nitekim, II. Mahmut tarafından paşalık unvanı verilen, ömrünü İstanbul’da tamamlayan ve mezarı Harbiye’de bulunan Guiseppe Donizetti dahi, Mızıka-yı Hümayun’u (saray bandosu) kurmaktan ve kraliyet için birkaç marş bestelemekten öteye gidip, halka Batı müziğini ulaştırmayı başaramamıştı.

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında da müzik alanında topyekün bir Batılılaşma çabası olmamış, Batı’nın çoksesli teknikleriyle halk müziğinin yoğrulması gibi bir politika izlenmişti. Ancak 1930’ların ortasında devletin klasik Batı müziğine yönelik ilgisi artmış, yerli eserler üretilmeye, Batılı operalar da, tek perde şeklinde de olsa sahnelenmeye başlamıştı.Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Mart

Geçmiş zaman olur ki”ye hoş geldiniz. Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.

1958 – İlk resmi altın plağın sahibi

perry como

Müzik tarihinin en müstesna karakterlerinden Pierino Ronald “Perry” Como, 14 Mart 1958 günü, dünyanın ilk single‘ı olarak kaydedilen altın plağın sahibi oldu. Como, aynı kayıtla, 1959 Grammy Ödülleri’nde en iyi erkek vokal kategorisinde de birinci oldu. Daha sonra 2002’de ömür boyu başarı kategorisinde de Grammy kazanacaktı.

Como, başarılı bir radyo, televizyon, sinema ve müzik kariyerini, her zaman aynı başarılı çizgide olmasa da, yarım yüzyıldan uzun bir süre devam ettirmeyi başarmıştı. Temiz, tereddütsüz bir bariton sesi vardı ve basit ve kolay yakalanır parçalarla herkese hitap edebiliyordu.Devamı »

Amadeus’un sarstığı Viyanalı gencin 15. ölüm yıldönümü

amadeus

Johann Hans Hölzel, 19 Şubat 1957 tarihinde Viyana’da doğdu. Erken yaşlarda müzikle yakın ilişki kurmuştu. Sokak müzisyeni olarak pek çok şehri, barları, kulüpleri dolaştı. 1998 yılında Dominik Cumhuriyeti gibi uzak bir diyarda, geçirdiği trafik kazasında hayatı son bulana dek, adı, Avusturya’nın modern zamanlardaki en önemli pop yıldızı olarak bellendi.

Vatandaşı Mozart’ı andığı “Rock Me Amadeus”, “Jeanny” ya da “Coming Home” gibi parçalarıyla tam 75 altın plak kazanan Falco adını 80’li yıllara altın harflerle kazımıştı. O, Amerika kıtasının listelerinde 1 numaraya yükselen, Almanca şarkı söyleyen ilk müzisyendi. Çoğunluk onu beyaz-rap müziğin öncüllerinden saysa da, Falco, türlerden bağımsız bir çizgiye sahipti.

Onu tanıyanlar, biraz kendini beğenmiş ve kendine odaklı, biraz da zor birisi olduğunu ifade etmektelerdi. Avusturya’da, ülkenin belki de yegane uluslararası başarıya ulaşan pop yıldızı olsa da, pek sevilmediği gerçekti. Falco da bir söyleşisinde kendisi için “Uyumlu bir ortamda uyumsuz bir kişiliğim” ifadesini kullanmıştı.Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Ocak

Geçmiş zaman olur ki”ye hoş geldiniz.Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.

 1943 — 7’den 77’ye herkesin sevgilisi bir dünya vatandaşı doğdu

Uzun saçları, sarkık bıyıkları, alametifarikası aksesuvarları, hızlı konuşması, güler yüzü ama belki de hepsinden çok herkesin gönlüne girmiş şarkılarıyla bilinen Barış Manço 2 Ocak 1943 yılında dünyaya geldi. II. Dünya Savaşı yıllarında doğan bu çocuğun Türkiye’nin müzik dünyasının en ağır taşlarından ve ülkenin en sevilen simalarından biri olacağını kimse tahmin etmemiş olsa gerek.Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Aralık

Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.

1808 – Beethoven’in 5 ve 6. senfonileri ilk kez icra edildi

Tüm klasik müzik eserleri içinde en çok bilinenlerden biri olan Beethoven‘in “5. Senfoni“si, 1808 yılının 22 Aralık gününde, Viyana’da ilk kez izleyiciyle buluşmuştu. Oldukça soğuk bir günde, ısıtma tertibatı olmayan konser salonundaki performans, dönemin kaynaklarına göre pek de tatmin edici olmamış, izleyici bu sıra dışı müziğe hak ettiği takdiri göstermemişti. Oysa Beethoven, dönemin en önemli eserlerinden ikisine imza atmış, bu iki eser için dört yıldan uzun bir çalışmaya ihtiyaç duymuştu. Neyse ki tarih, bu büyük ustaya ve müziğine gerekli payeyi biçti ve o ilk performansın etkileri uzun sürmedi.

Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Ekim

Yeni çıkan akademik kitaplar“la başlayan özgün listelerimiz, “Geçmiş zaman olur ki”yle devam ediyor. Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.

1787 – Bir dehanın yeni eseri ilk kez sahneleniyor

Bir “dramma giocoso“, yani komedi ve dram unsurlarını bir arada barındıran opera eseri olarak nitelenen Don Giovanni, dünya üzerinde en çok sahnelenen operalardan biri olmak üzere yola çıktığında takvimler 29 Ekim 1787’yi gösteriyordu.

1787 yılını Prag’da, başta Le nozze di Figaro (Figaro’nun düğünü) adlı operası olmak üzere pek çok eserini sahnelemekle geçiren Mozart, yeni bir opera siparişi almıştı. Yeni operası, İtalya’da Don Giovanni adıyla tanınan Don Juan adlı çapkının hikâyesini anlatmaktaydı.

Anlatılanlara göre Mozart eseri üzerinde sahneleneceği güne ya da bir gün öncesine kadar çalışmıştı.Devamı »

Çölün sesine kulak verin

ABD’nin en ünlü TV komdeyenlerinden Stephen Colbert, geçtiğimiz kasım ayında Tinariwen adlı bir grubu programında konuk etti. Colbert, konuklarına, Mali’nin çölünde zengin bir müzik ortamı olup olmadığını sorduğunda, stüdyodaki izleyiciler kahkahalarına engel olamadılar. Anlaşılan çölde müzik icra edilmesi fikri onlara komik gelmişti. Grubun sözcüsü ve lideri Colbert’ın sorusuna “var” şeklinde, tek kelimeyle cevap verdi. Bunun üzerine Colbert, bir başka kahkaha tufanına yol açacak yeni bir soru sordu. TV on the Radio adlı Amerikalı grup, sık sık Tinariwen’le beraber çalıyordu. Colbert, onlara TV on the Radio adlı grubu, Amerika’ya gelmeden önce duyup duymadıklarını sordu.Devamı »

Hip hop’un doğuşu ve yükselişi II: Kültür endüstrisinin sinsi pençesinde

80’ler, Soğuk Savaş’ın toplumu muhafazakâr iktidarlara yönelttiği Amerika’da, siyahlar için hayatın zor olduğu yıllardı. İran’daki İslam devrimiyle ilgili olarak yaşadıkları oy kaybı, Demokratlar’ın iktidarı eski Hollywood yıldızı Cumhuriyetçi Ronald Reagan’a bırakmasına yol açmıştı. Reagen tipik bir muhafazakâr politikacıydı. Onun 80’lerin neredeyse tamamında sürecek ve koskoca doğu blokunun imhasıyla sonuçlanacak iktidar döneminde, büyük şirketlerin yıldızı parlayacak, devletin ihtiyaç sahiplerine doğrudan yardımları kesilecek, zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olacaktı.Devamı »

Hip hop’un doğuşu ve yükselişi I: Siyah bir isyandan satılabilir bir metaya dönüşürken

Aslında 70’lerin New York’unda siyahlar ve Güney Amerikalılar arasında şekillenen bir altkültür olan hip hop, günümüzde daha çok, kibarca söylemek gerekirse, mesaj kaygısı içermeyen sözleriyle ve şovenist video klipleriyle tanınan bir müzik türü olarak bilinir.

Batı Afrika yerlilerinin ritmik sözlerle hikâye anlatma geleneğinin, köle ticaretiyle 20. yüzyıl Amerika’sına kadar taşınmasının ardından hip hop, 60’ların sonunda Müslüman Afroamerikalılardan mürekkep Last Poets‘in davul ritmi üzerine kaydettikleri siyasi şiirlerden oluşan albümüyle güncel bir müzik türü olmaya doğru hareket etti. Bu henüz adı konmamış ve hip hop’a evrilecek müzik, ezilenlerin ve kapitalist Amerika’da kıt kanaat geçinenlerin gürleyen, fakat çok duyulmayan sesiydi.Devamı »

Yurtta metal, cihanda metal II: Özal Türkiye’sinde heavy metalin sarp patikası

Turgut Özal

70’ler boyunca içine kapanık bir ülke olan Türkiye, 80 darbesinden sonra Turgut Özal hükümeti iktidarında dünyaya entegre olma çabalarında, aslında oldukça şaşırtıcı bir çabuklukta hareket etmekteydi. Henüz glasnost ve perestroykadan ibaret küreselleşme dalgasının gelmekte olduğunu çok iyi gören, vizyonlu bir politikacı olan Özal, yeni bir paradigmayla hareket etmekte, cumhuriyet tarihinin kurumlarıyla doğrudan çatışmayı göze alamasa da (bu konudaki asıl kapışmayı ANAP iktidarından yaklaşık on beş yıl sonra hükümet olacak AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’a bırakacaktır), darbenin getirdiği askeri vesayet altındaki Türk siyasetinde oldukça radikal hamleler yapmaktaydı. “Benim memurum işini bilir”, ya da “anneanneme şeyimi takar dürttürürüm sizi” gibi dikkat çekici(!) demeçlerin sahibi başbakan, bir yandan fırsatçılığı kitlelere ve bireylere yayarken, diğer yandan kapitalist dünyayla bütünleşmeyi sağlamaktaydı. Ferhan Şensoy, bu dönemi Köşedönücü dizisinde pek güzel Devamı »