Apple’ın uygulama dükkânında bulamazsınız

Akıllı telefonların hayatımızı fethetmesiyle birlikte iPhone’un uygulama dükkânı, İngilizcesiyle “app store”, başlı başına bir kültür öğesine dönüştü. “Her şeyin bir uygulaması vardır” lafı dillere yerleşirken, birçok eşyanın, derginin, şunun, bunun, her şeyin üzerinde “Uygulama dükkânında bulunur” yazıları peydahlandı.

Hyper Island‘dan üç öğrendi, Caio AndradeRafael Ochoa ve Linn Livijn Wexell, uygulama dükkânında aslında her şeye ulaşılamayacağını, hayattaki güzelliklerin bir çoğunun telefon ekranının ardında gizlenmediğini insanlara, özellikle de çocuklara hatırlatmak için bir projeye girişmişler: “Uygulama dükkânında bulunmaz”. Üstünde bu yazının bulunduğu etiketleri salıncaklara, köpeklere, kaydıraklara yapıştıran grup, etiketleri isteyen herkesin kullanabilmesi için internete de koymuş. 1 dolara satın almak isteyenler buraya, bilgisayara indirip çıkış almak isteyenler ise buraya bakabilir.

Başkalarının “Uygulama dükkânında bulunmaz” etiketini yapıştırıp çektikleri fotoğrafları da paylaştıkları Tumblr sitesi de burada. (Colossal aracılığıyla.)

appe-2Devamı »

Tomris Uyar’dan Leylâ Erbil öykücülüğü üstüne: “Hadi ülkemizde özgürlük yasak da özgünlük de mi yasak?”

Türkçe edebiyatın önde gelen isimlerinden Leylâ Erbil, dün hayatını kaybetti. 82 yaşındaki yazar bir süredir Balat Hastanesi’nde lösemi nedeniyle tedavi görüyordu.

Erbil’in kendisi ve eserleri hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Ama biz sözü bir başka ustaya, Tomris Uyar’a bırakmak istedik. İşte Uyar’ın 1997’de, Düşler/Öyküler dergisinde yayımlanan “Leylâ Erbil Öykücülüğü Üstüne” adlı yazısından alıntılar:

Leylâ Erbil’in ilk öykü kitabı Hallaç (1961), rastlanmadıklığıyla kafamı hallaç pamuğuna çevirdi diyebilirim. Beckett’ten yapılan alıntı, “Hiçbir şey hiç’ten daha gerçek değildir” okura öykülerin dünyası hakkında önemli bir ipucu veriyordu ama yalnızca bir ipucu.

1960’larda Leylâ Erbil’in kuşaktaşı sayılabilecek yazarların çoğu varoluşçuluk akımıyla tanışıktırlar; bunalım, saçma, hiçlik, bireyin bunaltısı, sıkça işledikleri temalardı. Erbil’in şaşırtıcılığıysa, bu temaları Batılı yazarlar gibi adı belirsiz bir ülkede, hatta düşsel bir mekânda yaşayan soyut kişiler aracılığıyla değil, bu ülkede yaşayan, çeşitli sınıflardan gelme somut bireylerin “ağzından duyurması”ydı.

Hallaç, alışıldık, aşınmış düşünce kalıplarına olduğu kadar beylik edebiyat kalıplarına da karşı çıkacak bir yazarın başkaldırı serüveninin başlangıcıydı.Devamı »

Sadeleştirme: kolaylık mı ihanet mi?

HUSEYIN-RAHMI-GURPINAR__7876653_0Haftanın başında, Hüseyin Rahmi Gürpınar‘ın, romanının tefrikası devam ederken gazeteye yazdığı, “Hâlâ mı Yobazlar?” adlı sert eleştirisine yer vermiş, Hüseyin Rahmi eserlerinin bugüne dek hep sadeleştirilmiş baskılarla yayımlanmasından şikâyet etmiştik. Hüseyin Rahmi, ellinin üzerinde eseriyle Türk edebiyatının en önemli ve üretken isimlerinden biri. Ne yazık ki ölümünden sonra, eski yazıyla basılmış eserleri sadeleştirilerek çevrilmiş, yeni yazıyla tefrika edilmiş romanlarıyla öyküleri sadeleştirilerek kitaplaştırılmıştır. Hüseyin Rahmi’nin dilinin zorluğu yadsınamaz. Yine de bu kadar önemli bir yazarın kitaplarının aslına hiç ulaşamamak acı bir durumdu.

İşte bu noktada Everest Yayınları‘na teşekkürlerimizi iletmek gerekiyor. Yayınevi, son birkaç yıldır Hüseyin Rahmi külliyatını, orijinal metinleriyle yayımlamakta. Üstelik  Şıpsevdi, Mürebbiye gibi daha popüler eserlerin sadeleştirilmiş baskılarını da dileyene alternatif olarak sunmakta (sadeleştiren Sevengül Sönmez). Sadeleştirilmiş kitaplarla orijinal metinler birbirlerinden şık kapaklardaki renk farkıyla ayrılıyor.

Hüseyin Rahmi kitaplığını, gerektiği yerde yeni yazıya çeviren, “Hâlâ mı Yobazlar?” gibi ek metinlerle zenginleştiren ve genel olarak yayına hazırlayanlar, Emre Taylan ve Mustafa Çevikdoğan. Taylan, külliyatın dördüncü eseri olan Şıpsevdi‘nin girişine şu notu düşmüş:Devamı »