Geçmiş zaman olur ki: Mayıs

1833 — Alman romantizminin büyük bestecesi Johannes Brahms Hamburg’da doğdu

Sadece eserleriyle değil, yaşamı ve ruhuyla da romantik dönemin gerçek bir üyesi olan Johannes Brahms Hamburg’da doğdu.

Brahms’ı bugünün gençleri yakın dönemde bir otomobil firmasının reklamıyla ve Carlos Santana‘nın 1999 tarihli Supernatural albümündeki “Love of My Life” parçasıyla tanıyor olsa da, Brahms yıllar bouyunca ve elbette halen, aralarında Richard Wagner‘in de bulunduğu çok sayıda büyük müzisyenin ilham kaynaklarından oldu. Özellikle 2 ve 5 no.lu Macar danslarını ve 3 no.lu senfonisini tanımayan kalmadı.

Brahms’ın hayatını ve sanatını yönlendiren en önemli olay ise, dönemin şartlarına uygun şekilde yaşanan kırık bir aşk hikâyesiydi.

1850’lerde tanıştığı meslektaşı Robert Schumann‘la kısa zamanda bir dostluk kurmuştu. Bu arada da Robert Schumann’ın kendisinden on dört yaş büyük eşi Clara’ya ümitsizce tutulmuştu. Bu aşk öyle kuvvetliydi ki, Brahms hayatı boyunca evlenmedi ve ciddi ilişkiler yaşayamadı. Robert Schumann’ın intihar girişimi sonrası bir bakımevine yerleşmesinin ardından, Brahms Clara ve çocuklarıyla aynı evi paylaşmaya başlamıştı. Ancak kendisini müzik çevrelerine tanıtan ve ünlenmesini sağlayan yakın dostu Robert’ın biricik eşine hiç bir şekilde yaklaşmayı aklından geçirmiyordu. Kısa süre sonra Robert Schumann’ın hayatını kaybetmesi, birbirlerine tutkuyla âşık bu çifti daha özgür kılmış olsa da, asla bir ilişki yaşamadılar. Muhtemelen asla aynı yatağı paylaşmadılar. Dönemin Alman ahlak anlayışında cinsellik pek de anlayışla karşılanacak bir paylaşım sayılmazdı.

Clara Schumann ve Johannes Brahms, hayatları boyunca bağlantıda kaldılar, tatillerini birlikte geçirdiler ama asla birlikte bir yaşama sahip olmadılar. Başkalarıyla da yakınlaşmaları oldu ancak bir şekilde birbirlerine bağlı oldular.

Bu garip, tutku dolu aşk hikâyesi, Brahms’ın tüm hayatını ve eserlerini etkiledi. Clara Schumann’ın 1896 yılındaki ölümünden çok kısa süre sonra, 1897’de hayata gözlerini yumduğunda, ardında büyük bir külliyat bırakmıştı. Brahms’ın ölümünden tam yarım yüzyıl sonra, Clara ve Johannes’in aşkı, beyazperde de, Song of Love adlı filmde anlatıldı. Filmde Clara Schumann’ı Katherine Hepburn, Johannes Brahms’ı Robert Walker canlandırmıştı.

1958 — Efsane müzisyen Ahmet Adnan Saygun, Londra’da Jean Sibelius Ödülü’nü aldı

Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp, onun küllerinden yokluklar içindeki Türkiye doğarken, yeni seküler cumhuriyetin radikal lideri Atatürk, ülkesinin yönünü batıya çevirmişti. Topyekün bir değişim geçirmekte olan toplumun kimlik arayışı da her alanda devam etmekteydi. Savaşlarda kaybedilmemiş yetenekli ve eğitimli az sayıdaki gencin, hem ülkenin kuruluşuna hem de kültürel kimlik arayışına katkı yapması gerekliydi. On dokuz yaşında müzik öğretmeni olarak göreve başlayan, ud ve piyano çalan, İngilizce ve Fransızca bilen Ahmet Adnan Saygun da o gençlerden biriydi.

Yeteneği, devletin ilgisine mazhar olmasını ve 1928’de Fransa’ya eğitimine devam etmek üzere gönderilmesini sağladı. Müzik teorisi ve kontrpuan çalışmalarının ardından, 1931’de ülkesine geri döndüğünde, bizzat Atatürk tarafından batı standartlarında bir müzik eğitim müfredatının hazırlanmasıyla görevlendirildi. Çok geçmeden Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nın şefliğine getirildi ve ilk Türk operası Özsoy‘u besteledi.

Çok üretken bir sanatçı olan Saygun, yıllar boyunca, aralarında 1946 tarihli Yunus Emre Oratoryosu gibi, çok ünlülerin de bulunduğu sayısız eser verdi. Yunus Emre Oratoryosu‘nun Leopold Stokowski yönetimindeki NBC Senfoni Orkestrası tarafından Birleşmiş Milletler’de İngilizce olarak seslendirildiği 1958 yılında, Saygun, Jean Sibelius beste ödülünüe de layık görüldü.

Türkiye’nin ilk Devlet Sanatçısı unvanına sahip olan Saygun, 1991’deki vefatına kadar çalışmalarına devam etti.

1985 — Sansürcüler görev başına

Daha sonra Amerika’da başkan adayı olacak olan, dönemin Tennessee senatörü Al Gore‘un eşi Tipper Gore, üç kadın arkadaşıyla “Ebeveyn Müzik Kaynakları Merkezi” adlı bir merkez kurdu. Bu kararı Prince‘in “Darling Nikki” adlı “ahlaksız” parçasını dinledikten sonra vermişlerdi. Hedefleri, genel ahlakın korunabilmesi için albüm, konser ve filmlere derecelendirme getirilmesi, gerekiyorsa albüm ve video kasetlerin poşette satılmasını sağlamaktı.

“Darling Nikki”, bu grubu provoke eden ilk parçaydı ancak etraf engellenmesi gereken müzik videoları ve albümleriyle doluydu. Judas Priest’in “Eat Me Alive”, AC/DC’nin “Let Me Put My Love into You”, Madonna’nın “Dress You Up”, W.A.S.P.’ın “Animal (Fuck Like a Beast)”, Cyndi Lauper’ın “She Bop” parçaları cinsel içerik taşımaları sebebiyle kara listeye alınmıştı. Ancak tehditler bunlarla sınırlı değildi. Mötley Crüe’den “Bastard”, Twisted Sister’dan “We’re Not Gonna Take It”, Venom’un “Possessed” parçaları da şiddet taraftarıydı.

Ancak tüm çabalarına rağmen elde edebildikleri tek şey, söz konusu albümlerin üzerine “sert sözler içerdikleri” yönünde bir etiket yapıştırılması oldu.

Kısa kısa:

3 Mayıs 1989: Michael Jackson, kafasında bir peruk ve takma sakalla California’da Simi Valley’deki bir mücevherciye gitti ve kendisinden şüphelenen güvenliğin çağırdığı polis tarafından sorgulandı.

13 Mayıs 1992: Public Enemy üyeleri arasında yer alan Sister Souljah adlı bir rap müzisyeni, Washington Post gazetesindeki bir habere göre, “Hep siyahlar siyahları öldürüyor, bir hafta sonu da beyazları öldürseler fena mı olur?” mealinde bir demeç vermişti. Dönemin başkan adayı Bill Clinton, siyasi bir risk alarak bu söylemi eleştirmişti.

Ancak kazançlı çıkan Clinton oldu. Sister Souljah, kendisine sert çıkan Clinton’ı ırkçılıkla suçlamış, bu durumu da siyahları üye kabul etmeyen bir golf kulününde golf oynamasıyla açıklamıştı ancak Clinton seçimi kazanmayı başarmıştı.

29 Mayıs 1987: Yine Michael Jackson, yine bir tuhaf hikâye. 1890 yılında ölen “Fil Adam” lakaplı John Merrick’in “kalıntıları”nı satın almak isteyen Jackson, kemikler için 50.000 dolar ödemeyi önerdi. Jackson’ın menajeri, sanatçının Merrick’in anısına büyük saygısı olduğunu belirtti. Michael Jackson, Merrick’in kemiklerini saklayan Londra’daki hastaneyi, hayatı boyunca birden çok kez ziyaret etti.

Website | + posts

Bir Cevap Yazın