2014’ün öne çıkan jüri ve seçici kurul üyeleri

Aralık ayına girince insan dört bir yandan listelerle çevrelenir. En iyiler, en kötüler, en komikler, en saçmalar… en’lerin sonu bir türlü gelmez. Yaklaşan yeni yılın en eğlenceli yanlarından biridir bu. Geride kalan bir seneyi değerlendirmek, sınıflandırmak, numaralandırmak, puanlamak ve sonuçları dünya âlemle paylaşmak.

Bizim gibi edebiyat severler doğal olarak öncelikle kitap listelerine yöneliyor. Yıl içinde yayımlananları, gözümüzden kaçan bir şeyler olup olmadığını listelerden takip ediyor, listeler sayesinde yeni bir kitap, yazar ya da yayınevi keşfediyoruz. Kimi zamanlar –bizim “Yıldan Geri Kalanlar” yahut Radikal Kitap’ın “Yılın 100 Kitabı”nda olduğu gibi– ekip içi yapılan seçkilerden oluşuyor bu listeler. Kimi zamanlarsa yazarlar, çevirmenler, editörler, gazeteciler gibi dışarıdan insanların katkılarıyla biçimleniyor. Sorulara gelen yanıtlar bazen basit bir şekilde sıralanıyor, bazen de “algoritmalar” kullanılarak listeleniyor.Devamı »

2014’ten Kalanlar // Film

2013 zor bir yıldı, Gezi tam anlamıyla damga vurmuştu 2013’e. Zihinleri, bedenleri, vicdanları ağır mesaiye gark etmiş; güçlüğüyle, yeşerttiği ümidiyle, barındırdığı öfkeyle yaşadığımızı hissettirmişti bize. 2013’ün selefi bu yüzden biraz ruhsuz, biraz yavan geldi. Olayımız eksik kalmadı elbet ama yüzümüz pek az güldü 2014’te. Yolsuzluklar, yasaklar, hastalıklar, iş kazaları, ölümler, ölümler, ölümler… Neyse ki insanlık bize ümit de verdi. Elbette sanatla, sinemayla, edebiyatla ve müzikle. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, Koltukname ekibi olarak –KoltuknameOptimusminimus ve Sevillaportakalı– 2014’te haşır neşir olduğumuz albümler, filmler ve kitaplardan bir demet sunmak istiyoruz. İşte 2014’ün parçalı bulutlu ruhunu bizim için renklendirenler. (Albümler için buraya, kitaplar içinse buraya buyurabilirsiniz. Geçtiğimiz yılların listeleri ise burada.)

Yılın filmi: Interstellar / Christopher Nolan

MV5BMjIxNTU4MzY4MF5BMl5BanBnXkFtZTgwMzM4ODI3MjE@._V1_SX640_SY720_2014, uzun süredir beklediğimiz filmlerin bir kısmına kavuştuğumuz yıl oldu. Bunların başında elbette Nolan’ın Interstellar‘ı geliyordu. Şahsen ilk çıkan teaser trailer‘da görülenler dışında filmin konusu hakkında hiçbir şey bilmeden izlediğimiz bu film seyirciye gerçek bir sinema deneyimi yaşatıyor. Görkemli sahneler, heyecan dolu anlar, karmaşık bir hikâye çizgisi, şaşırtıcı bir son… Neredeyse Memento‘nun daha büyük –çok daha büyük– bütçeli bir hali gibiydi Interstellar. Özellikle de tüm bilimkurgu ve aksiyonun arasında, filmin kalbinde yatan baba-kız hikâyesi göz önünde bulundurulduğunda. Gerçekten de filmde bizi en çok etkileyen bu oldu.Devamı »

2014’ten Kalanlar // Müzik

2013 zor bir yıldı, Gezi tam anlamıyla damga vurmuştu 2013’e. Zihinleri, bedenleri, vicdanları ağır mesaiye gark etmiş; güçlüğüyle, yeşerttiği ümidiyle, barındırdığı öfkeyle yaşadığımızı hissettirmişti bize. 2013’ün selefi bu yüzden biraz ruhsuz, biraz yavan geldi. Olayımız eksik kalmadı elbet ama yüzümüz pek az güldü 2014’te. Yolsuzluklar, yasaklar, hastalıklar, iş kazaları, ölümler, ölümler, ölümler… Neyse ki insanlık bize ümit de verdi. Elbette sanatla, sinemayla, edebiyatla ve müzikle. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, Koltukname ekibi olarak —KoltuknameOptimusminimus ve Sevillaportakalı— 2014’te haşır neşir olduğumuz albümler, filmler ve kitaplardan bir demet sunmak istiyoruz. İşte 2014’ün parçalı bulutlu ruhunu bizim için renklendirenler.  (Filmler için buraya, kitaplar içinse buraya buyurabilirsiniz. Geçtiğimiz yılların listeleri ise burada.)

Basitliğin mükemmelliği: Lost in the Dream / The War On Drugs

homepage_large.9419e472The War on Drugs’la yeni tanıştığımızı itiraf etmemiz gerek. Onlar üçüncü albümlerine ulaşmış ama gözden kaçmayı da başarmışlar. Neyse ki daha fazla gecikmeden kendileriyle müşerref olduk. Siz henüz olmadıysanız ve neye benziyor bu diyorsanız, biraz Springsteen alın ve üzerine bol vokalli Bob Dylan gezdirin, Tom Petty’yle karıştırın ve üstüne Fleetwood Mac serpin. Tüm bu harika müzisyenlerin karışımı size güzel çağrışımlar yapıyor olmalı.

Gerçekten de öyle. Lost in the Dream, uzun zamandır bütünüyle başarılı olan az sayıda albümden birisi. Parçaları birbirinden ayırmak zor ama “An Ocean in Between the Waves”, “Burning” ve kuşkusuz büyük bir hit olan “Red Eyes”, bu klasik rock tınısındaki albümde biraz daha öne çıkanlar diyebiliriz. Sadelik ve basitlikte güzelliği arayanlar için taze bir mücevher adeta.

Kendilerini tez vakitte canlı da izlemeyi umut ediyoruz, zira videolardan gördüğümüz canlı performansları da çok dikkat çekici.

Bu bir saatlik albümü dinleyin, kayıp bir saat olmayacağı garanti.Devamı »

Elveda Messenger (1999-2014)

msn-messenger-3

Microsoft, 15 yılın ardından MSN Messenger’ı kaldıracağını açıkladı. WhatsApp’lardan, Viber’lardan, SnapChat’lerden, hatta yine Microsoft’un sahip olduğu Skype’tan önce MSN Messenger vardı. Bugünkü emoji‘lerin atası sayılabilecek sarı sarı suratlarla (emoticon‘lar) yazışır da yazışırdık. Ama ürünlerin 15 yıldan sonra “eski” ve “köklü” sayıldığı teknoloji dünyasında fazla nostaljiye mahal yok…Devamı »

Amerika’nın en eski sol sesi artık yok

Hayatı, John Steinbeck ve Louis Begley romanlarının bir karışımı gibiydi. 1919’da New York’ta bir keman öğretmeninin oğlu olarak doğmuştu. Müzik, içinde öyle büyük bir tutkuydu ki, Harvard’daki sosyoloji eğitimini yarım bırakıp kendini tarihi folk şarkılarına ve güney eyaletlerinin blues müziğine adamıştı. Amerikan entelektüelleri siyahlardan “nigger” (zenci) diye bahsederken, o, ırk ayrımcılığına ve her tür yabancılaştırmaya karşı türkülerini neredeyse bir ömür söyledi. Onu televizyonlarda son olarak 18 Ocak 2009 tarihinde, ilk siyahi ABD Başkanı Barack Obama’nın görevi devralışında düzenlenen halk konserinde izlemiştik. Ve Pete Seeger, tek başına yazdığı bir tarih hüviyetindeki yaşamına, bu yılki Grammy ödüllerinin dağıtılmasından birkaç saat sonra nokta koydu.Devamı »

“Küçük Prens öldü”

1509875_10152225138979318_421703739_n

Antoine de Saint-Exupéry, kimliği bilinmeyen yirmi üç yaşındaki bir “küçük kız”a yazdığı mektupta, onunla randevusuna haber bile vermeden gelmediği için kadına sitem eder. Öyle derinden yaralanmıştır ki, Küçük Prens ölmüştür artık.

De Saint-Exupéry’nin mektubunu, tek tweet‘i bir aşk acısıyla ilgili olan Berkin Elvan’ın anısına paylaşıyoruz… (Des Lettres aracılığıyla.)

Mayıs 1943

Şimdiden, sabahın beşinden uyuyacağım saate kadar tek başıma olacağım çünkü tüm dostlarıma yorgun olduğumu,  kimseyi görmek istemediğimi söyledim. Bunca uzun bir zaman ayırmaya özen gösterdiğim küçük kız, gelmeyeceğini bildirmek için telefon etme zahmetine bile katlanmadı.Devamı »

Lucía’nın Paco’suna veda

Üzgünüz… Çok üzgünüz… Daha üç ay olmamıştı onu şehr-i İstanbul’da sahnede kanlı canlı izleyip dakikalarca ayakta alkışlayalı. Onu son kez izleyeceğimizi bilmeden bir sınava gider gibi hazırlanmış, eksi albümleri hatırlamış, kimisi doğduğumuz yıllardan bile yaşlı konser kayıtlarını hızla elden geçirmiştik. Şimdi ölümünün ardından konuşuyor olmak bizi derin kederlere boğuyor. Paco de Lucía, sadece yetenekli bir müzisyen, eşsiz bir gitarist, dev bir flamenko üstadı değil, tek başına çığır açan bir önderdi.

Portekizli annesi Lucía’yı onurlandırmak için kendine seçtiği lakabıyla, 60’ların başında müzik sahnesine çıkmıştı. Öyle bir aileden geliyordu ki, flamenko, günlük hayatın doğal bir parçasıydı. O yıllarda klasik flamenkonun genç ve tutkulu bir icracısıydı ama çok gecikmeden dünyada müzikle ilgilenen herkesin tanıyacağı “Entre dos Aguas” geldi. İki suyun arasındaki bu rumba, bir fenomen olan Fuente y caudal albümünün açılışıydı. Paco de Lucía’nın alameti farikası haline gelen bu parça, sadece Latin müziğinde ve Latin dünyasında değil, pop müzik dinlenen tüm dünyada bir “hit” olmuştu. Dahası (içimizden “halen” demek gelse de maalesef artık mümkün değil) birkaç gün öncesine kadar da konserlerinin vazgeçilmez parçası olmaya devam etmişti.Devamı »