James Baldwin’in İstanbul günleri

 

james baldwin1Romancı, öykücü, oyun yazarı, insan hakları savunucusu ve denemeci: James Baldwin, tüm sıfatlarıyla 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının unutulmaz isimlerinden.

Amerika’daki sivil haklar hareketinin ortasında çalkantılı bir hayat süren Baldwin, ülkesinden kaçıp kendisini kimsenin tanımadığı bir yerde çalışabilmek için 1961’de Engin Cezzar’ın kapısını çalmıştı. Geleceğini haber vermeden, bir düğün davetinin ortasında bir anda ortaya çıkan Baldwin, iki ay boyunca İstanbul’da, Gümüşsuyu’nda kaldı ve 60’lar boyunca şehre sık sık geldi. The New Y orker‘dan Claudia Roth Pierpont’un sözleriyle:

Bu uzak şehirde onunla söyleşi yapmak isteyen, ondan toplumsal kehanetlerde bulunmasını isteyen kimse yoktu. Çok az kişiyi tanıyordu. Dili konuşamıyordu. Çalışacak zaman bulabiliyordu. İstanbul’da iki ay kaldı ve Bir Başka Ülke‘nin son noktasını burada,  bir başka partide –Baldwin her zaman bir başka parti bulurdu– kadehler, kâğıtlar ve kanepelerle dolu bir mutfak tezgâhında sakin sakin yazarken koydu. Kitaba süslü bir şekilde, “İstanbul, 10 Aralık 1961” diye tarih atılmıştı.

Sedat Pakay’ın fotoğrafları, yazarın hayatındaki bu sükunet dönemine ayna tutuyor. Baldwin’i yemek yaparken, nargile içerken, Boğaz manzarasını seyrederken gösteren bu fotoğraflar sevenlerine yazarın özel hayatına kısa da olsa göz atma ayrıcalığı tanıyor.
Baldwin’in Türkçedeki kitapları Yapı Kredi Yayınları’nda. (Yes! Magazine aracılığıyla.)
james baldwin2
james baldwin3
james baldwin4
james baldwin6
james baldwin7
james baldwin8james baldwin9
james baldwin10
james baldwin11
james baldwin13
james baldwin15
james baldwin16
james baldwin17
james baldwin18
james baldwin20
james baldwin21
james baldwin22
james baldwin23

Mark Twain’in 150 yıllık yazıları keşfedildi

California Üniversitesi, Berkeley akademisyenleri, Mark Twain‘in 29 yaşındayken San Francisco’daki bir gazete için yazdığı yazıları keşfetti. Yazıların 150 yıllık olduğu söyleniyor.

San Francisco Chronicle ya da o zamanki adıyla San Francisco Dramatic Chronicle için çalışan Twain, her gün 2000 kelimelik haberler ve makaleler yazıyordu. Ele aldığı konular polisten maden kazalarına, geniş bir yelpazeyi kapsıyordu.

Yazılar, Berkeley’deki Mark Twain projesi kapsamında eski gazete arşivlerinin ve kupür defterlerinin taranması sonucu buldu. Projenin editörü Bob Hirst, gazete arşivlerinin dijital ortama aktarılmasının bu keşifte büyük etkisi olduğunu belirtiyor. Devamı »

Henry Miller’ı etkileyen 100 kitap

henrymiller1Oğlak Dönencesi ve Yengeç Dönencesi gibi kitaplarıyla 20. yüzyılın en önemli yazarlarından sayılan Henry Miller’ın daha önce Anaïs Nin’le mektuplaşmasına, bisikletiyle ilişkisine ve ressamlığa soyunmasına yer vermiştik. Bugün de yazarı en çok etkileyen 100 kitaplık bir listeyle karşınızdayız.

The Books in My Life (Hayatımdaki Kitaplar) adlı eserinin sonunda yer verdiği listeye Open Culture’da rastladık. Kitabın tamamına bir gün Türkçede de ulaşabilmeyi diliyoruz. Ama şimdilik, Miller’ın “Beni En Çok Etkileyen 100 Kitap” listesini, Türkçeye çevrilenlerin çevirmenlerini not düşüp bağlantılarını vererek sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Kitap keşiflerinize yol göstermesi dileğiyle!

Miller’ın, “dönenceler” ve Chlichy’de Sessiz Günler’i, Avi Pardo çevirisiyle Siren Yayınları’nda. Farklı farklı eserlerinin artık sadece sahaflarda bulunan eski baskılarını ise Nadir Kitap’tan görebilirsiniz. Aşağıdakine benzer listeler için bkz. Joan Didion ve Donald Barthelme.Devamı »

Joan Didion’dan okuma listesi

joandidion_favoritebooksRomanlarının yanı sıra kurgu dışı metinleriyle de çağımızın en önemli yazarlarından sayılan Joan Didion, tam bir defter tutkunuydu. Brainpickings’de gördüğümüz alıntıda da söylediği gibi, defter tutmaktaki amacı “hiçbir zaman yaptığım ya da düşündüğüm şeylerin gerçeklere dayanan bir kaydını tutmak değildi.” Peki neden yazıyordu?

Neden yazıyordum? Elbette hatırlamak için ama tam olarak neyi hatırlamak istiyordum? Yazdıklarımın ne kadarı gerçekte yaşandı? Herhangi biri yaşandı mı? Neden defter tutuyorum? Bu konularda kendini kandırması çok kolay. Yazı yazma dürtüsü kışkırtıcı bir dürtü; aynı dürtüye sahip olmayanlara açıklaması imkânsız; sadece tesadüfen, ikincil olarak, bir dürtünün kendini haklı çıkarma süreci olarak yararlı. Sanırım bu dürtüye doğuştan sahip olunuyor ya da olunmuyor. Benim beş yaşından beri yazı yazma ihtiyacı duymama rağmen kızımın hiçbir zaman bu duyacağını sanmıyorum; çünkü o  harikulade bir şekilde şanslı ve karşısına çıkanları kabul eden bir çocuk; hayatı olduğu gibi seviyor, uyumaktan korkmuyor, uyanmaktan korkmuyor. Özel defter tutan insanlar bambaşka bir türden, her şeyi inatla yeniden düzenlemeye çalışan, yalnız insanlar; endişeli ve şikâyetçiler, anlaşılan doğuştan itibaren bir kayıp hissiyle yaşayan çocuklar.

Elbette defter tutmaya bu kadar önem veren yazarın notlarının arasında bir yerde en sevdiği kitapların listesi de bulunacaktı. Didion hakkında bir belgesel çeken Susanne Rostock ve yazarın yeğeni Griffin Dunne sayesinde Brainpickings’de paylaşılan ve fotoğrafını yukarıda görebileceğiniz liste şöyle:Devamı »

Victor Hugo’dan Juliette Drouet’ye: “Hayatını değiştiren o gizemli ânı hiçbir zaman unutma meleğim”

drouet-hugo

Victor Hugo‘nun daha önce Sefiller‘le ilgili yazdığı etkileyici mektuba yer vermiştik. Şöyle diyordu büyük yazar:

Sefiller kitabının tüm halklar için yazılmış olduğunu söylerken haklıydınız beyefendi. Herkes tarafından okunacak mı bilmiyorum ama ben herkes için yazdım. İngiltere’ye olduğu kadar İspanya’ya, İtalya’ya olduğu kadar Fransa’ya, Almanya’ya olduğu kadar İrlanda’ya, köleleri olan cumhuriyetlere olduğu kadar, serfleri olan imparatorluklara da hitap etmektedir. Toplumsal meseleler sınırları aşar. İnsan türünün yaraları, dünyayı kaplayan o geniş yaralar, dünya haritası üzerine çizilmiş mavi ya da kırmızı çizgilerde son bulmuyor. İnsanın cahil ve umutsuz olduğu her yerde, kadının kendini ekmek parası için sattığı her yerde, çocuğun bir şeyler öğrenebileceği bir kitabın ve ısınabileceği bir ateşin eksikliğini çektiği her yerde, Sefiller kapıyı çalar ve şöyle der: Açın kapıyı, sizin için geldim.

İçinde yaşadığımız medeniyetin bu çok karanlık ânında, sefilin adı insandır; her iklimde can çekişmekte, her dilde inlemeye devam etmektedir.

Bu sefer bambaşka türde bir mektupla, bir aşk mektubuyla çıkıyor Hugo karşımıza. Eşinden daha çok mektuplaştığı metresine, Juliette Drouet’ye yazılmış bu mektupta bir kez daha bir yazarın yasak aşkına tanıklık ediyoruz.

Mektuptan sonra Hugo okumak için esinlenenler, Notre-Dame’ın Kamburu ve Bir İdam Mahkûmunun Son Günü için İş Bankası ve Can yayınlarına bakabilirler. Sefiller‘in eksiksiz ve güvenilir baskısı İletişim Yayınları’nda mevcut; ama biz elbette bize bu mektubu (ve başka birçok mektubu) bulup çeviren Birsel Uzma’nın Oğlak Yayınları’ndan çıkan Sefiller çevirisini öneriyoruz. Uzma’nın diğer çevirilerinin başında De Sade, Maupassant ve Rabelais geliyor. Tam listeye Robinson’un sitesinden ulaşılabilirsiniz. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Virginia Woolf’tan Vita Sackville-West’e: “Bana bir işaret verin, rica ediyorum sizden”

Roger Fry, yaklaşık 1917.
Roger Fry, yaklaşık 1917.

Kocası Leonard Woolf’la dillere destan bir aşk yaşayan Virginia Woolf‘un (eşine yazdığı veda mektubunu buradan okuyabilirsiniz) 20’lerin sonlarında doğru bir ilişkisi daha olmuştu: Vita Sackville-West‘le birlikteliği. Woolf, 30’lara kadar süren bu birliktelikten esinlenerek otobiyografik sayılabilecek romanı Orlando‘yu kaleme almıştı. Aşağıda, Woolf’un Sackville-West’e yazdığı mektuplardan birini bulabilirsiniz.

Woolf ölümünden sonra geriye dokuz roman, öykü derlemeleri ve birçok deneme bıraktı. Toplu eserlerine Türkçede İletişim Yayınları ile Kırmızı Kedi Yayınevi‘nden ulaşabilirsiniz. Yazarın hayatını merak edenlerse Anthony Curtis‘in ya da Quentin Bell‘in yazdığı biyografilere göz atabilirler. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Yay

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

Dünyayı Yola Getirmek İsteyen Yay

Spinoza’ya göre insan sosyal bir hayvandır. Zodyak’ın hayvanlarla temsil edilmeyen nadir burçlarından biri olan Yay ise sosyal bir insandır. Yay dışadönüktür, Yay insan canlısıdır, Yay meraklıdır, Yay konuşkandır. Yay konuşur, konuşmaktan çok tartışır. John Milton’ın her şeyden çok değer verdiği hakları, öğrenme, konuşma ve özgürce tartışma haklarıydı. Yay bu hakları ister, elde eder ve kullanır. Durumun nezaketi için sizin susmanız daha hayırlıdır. Aksi takdirde hır çıkar. Yay hır çıkartmaktan çekinen biri değildir. Jean Genet de Yay’dı, hayatı boyunca hır çıkartıp durmuştu. Ama Yay kasten hır çıkartmaz, dünyayı doğru yola getirmeye çalışırken Yay’ın gıyabında hır çıkar, bazen da kabak Yay’ın başına patlar. Nâzım Hikmet de, Kemal Tahir de, Aziz Nesin de Yay’dır doğal olarak. Başka şey olsalardı ihtimal ki durum da başka olurdu. Mark Twain, “Önce doğrularınızı belirleyin, sonra keyfinize göre eğip bükebilirsiniz,” demişti ama bir Yay doğru inandıklarını kolay kolay değiştirmez, sözünden dönmez, gemileri yakmaktan çekinmez. Tuhaf bir insan, pardon kadın, yani Tuhaf Bir Kadın‘ın yazarı Leylâ Erbil’dir.Devamı »

Gorki’den Çehov’a: “Dehanızın önünde kendimden geçerek titredim”

Çehov ve Gorki, Yalta'da (yaklaşık 1900).
Çehov ve Gorki, Yalta’da (yaklaşık 1900).

Rus edebiyatının iki büyük isminin, Maksim Gorki ile Anton Çehov‘un mektuplaşmalarının derlendiği Yazışmalar, inci gibi bir kitap. Z. Zühre İlkgelen’in çevirdiği mektuplar, ikilinin kendilerini ve eserlerini nasıl gördüklerine, hayata ve diğer insanlara bakışlarına ve edebiyat algılarına ışık tutuyor. Gorki’nin şehir nefretinden Çehov’un Yalta’daki evinin inşaasına, Çehov’un yazarlığa dair görüşlerinden Gorki’nin üstada duyduğu hayranlığa, ikiliyle ilgili birçok şey öğreniyor, dostluklarına tanık oluyoruz bu kitapta.

Aşağıdaki mektupta, Vanya Dayı‘yı seyreden Gorki, Çehov’un dehası karşısında nasıl duygulandığını anlatıyor. “Çok rica ederim, bu vuruşlarla nasıl bir çiviyi çakmak niyetindesiniz? Bunlarla insanı mı dirilteceksiniz?” diye soruyor üstada. Vanya Dayı‘nın harikuladeliği daha güzel ifade edilemezdi herhalde.

Çehov’un tüm oyunlarına ve tüm öykülerine, Mehmet Özgül’ün bir o kadar harikulade çevirisiyle Everest Yayınları’ndan ulaşabilirsiniz. Gorki’nin büyük büyük külliyatı henüz Türkçede tam yayımlanmış değil ama belli başlı eserlerine İş Bankası, Can Yayınları ile Mitos Boyut‘tan ulaşılabilir. Mektubun alındığı Yazışmalar ise ne yazık ki ancak sahaflarda bulunabiliyor.Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Akrep

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

Akrep “İdeal”i Sever

Akrep derin suların gamlı yolcusudur. Hep daha derine inmeye çalışır, indikçe iner, inmenin sonu yoktur, çıkmaya çalışır, o zaman tehlikeli olur. Akrep’in kuyruğu vardır, derinlerde kuyruk uyur, sakin durur, yüzeye yaklaşınca harekete geçer. Yüzey Akrep için tehlikelerle dolu bir yerdir, Akrep’in kuyruğu da yüzeydekiler için tehlike arz eder. Astrolojinin en doğru mitolojilerinden biri Akrep’in soktuğudur. Akrep sokar! Kötü niyetinden değil, iyi niyetinden de değil, yapısı gereği. Akrep kendini tehlikede hisseder, savunmaya geçer, savunması saldırıdır, bir tür savaş! Ancak Akrep bu konuda dürüstlükten yanadır. Ezra Pound’un sorunu savaşın kendisiyle değildi, modern savaşın koşullarıylaydı, modern savaşın kimseye doğru insanı öldürme şansı tanımadığından yakınıyordu. Yani öldürmeye değil, yanlış insanı öldürmeye karşıydı.

Akrep zaten toplu yapılan şeyleri de pek sevmez, tekil işlerin insanıdır, keşiş ruhludur. İnzivaya çekildiği yer ise kendi düş dünyasıdır. En azından John Keats bu fikirdeydi. Bir Akrep’in düş dünyasında ise geçmişin derin ve engin izleri vardır. Dostoyevski okulda hepimize birçok şey öğretildiğini ama gerçek eğitimin belki de çocukluğa ilişkin güzel ve kutsal bir anıdan öte bir şey olmadığını söylerdi. Aynı Dostoyevski, insanlığa olan sevgisi arttıkça insanlardan uzaklaştığını da söylerdi. Bu da tam Akrep’lik bir şeydi, idealleri gerçeklerden çok sevmek. Ama zaten Schiller de tüm dünyanın tanrının bir fikri olduğuna hükmetmişti.Devamı »

Lovecraft’ten “garip” öyküler yazmak isteyenler için 5 kural

H. P. Lovecraft
Michael Daye çalışması. Daha fazla bilgi için resmin üstüne tıklayınız.

Korku edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olan H.P. Lovecraft, kendi eserlerini tanımlamak için, 19. yüzyılda kullanılmaya başlanan “garip kurgu” terimini tercih ediyordu. Lovecraft, korku öykülerinin yanı sıra, korku edebiyatı ve garip kurgu üzerine de denemeler vermiş bir yazar. Merak edenler bunların iki örneğine, 1927 tarihli “Supernatural Horror in Literature” (Edebiyatta doğaüstü korku) ile 1937 tarihli “Notes on Writing Weird Fiction”a (Garip kurgu yazmak üzerine notlar) göz atabilir.

Bu ikinci denemede, Lovecraft garip kurgunun “özel, belki de dar” bir alan olduğunu söylüyor, “korku ile bilinmeyen ya da garip olan arasında her zaman bir bağ bulunan” ve “insanın en derin, en güçlü hissi olan korku öğesini sık sık vurgulayan” bir alan. Ama Lovecraft’in kendini bu alanda “naçiz bir amatör” olarak tanımlaması, korku ya da garip kurgu yazarı adaylarının gözünü korkutmasın; zira üstat, öyküleri yakından incelendiğinde ortaya çıktığı söylenebilecek şu beş kuralla, garip kurgu yazmak isteyenlere yol gösteriyor.Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Terazi

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

Terazi’nin Hüznü

Scott Fitzgerald eylemin karakter olduğunu söylemişti ama bu, durumu tam açıklamaz. Böyle söylenince kararlı bir şeyden söz ettiği sanılıyor. Oysa Terazi’nin eylemi salınmadır, yani eylem değil, harekettir. T.S. Eliot biraz daha geniş açıklamaya çalışmıştı: “İnsan olduğumuza göre yaptığımız her şey ya iyi olacaktır ya da kötü. Bu durumda ister iyi şeyler yapalım ister kötü, insanız işte; hem kötü de olsa bir şeyler yapmak hiçbir şey yapmamaktan iyidir, böylece hiç değilse var oluruz.” Ama bu da fazla karmaşıktır. Aslında şunu söylemek istiyordu: Terazi’yiz işte, durduğumuz yerde duramayız.

Terazi durmaktan nefret eder, durmak ona huzura ermeyi değil ölümü çağrıştırır, ölüm ise en baş edemeyeceği şeydir. Graham Greene maneviyatın, merakın kaybolmasıyla gelişen hüzünlü bir bilgelik olduğunu bu yüzden idda etmiştir. Terazi, merakını yitirince hüzünlenir. Hüzünlü bir burçtur zaten, Jacques A. Bertrand’ın yazdığı burç kitabı da bu adı taşır: Terazi’nin Hüznü ve Diğer Burçlar. Düzeltiyorum, Terazi’nin Hüzünlü Salınması ve Diğer Burçlar. Terazi’yi hep düzeltmek gerekir çünkü kendi hakkında sık sık yanılır. Kendini samimiyetle Don Kişot sanan bir yeldeğirmenidir. Cervantes bir Terazi olduğu için yeldeğirmenlerini değil, Don Kişot’u başkişi seçmişti. Devamı »

Turgenyev ile Tolstoy’un düellosu (ve Dostoyevski’nin halleri)

Sevdiğimiz yazarların hayatları da ilgimizi çeker ister istemez. Nerede, hangi dönemde, kiminle yaşadıklarının ötesinde, neye benzediklerikaçta kalkıp yattıkları, en çok hangi kokteyllerden ve hangi atıştırmalıklardan hoşlandıkları, pasaportları, ex-libris’leri, evleri, burçları ve daha niceleri de heyecanla, ilgiyle takip ettiğimiz konulardandır. Dolayısıyla aradığımız şeyi her zaman “ciddi” bir biyografinin sayfalarında bulamayabiliriz. Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Başak

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

Oyuna Gelen Başak

Başak her şeyi denetim altında tutma merakıyla bilinir. Öyle değildir. Başak her şeyi denetim altında tutmak zorunluluğundan nefret eder, sıkılır, istemez öyle bir şey. Ama gelin görün ki her şey de kendi başına yolunda gitmez, işin ucu kaçar, Başak işin ucunun kendi başına yolunu bulamayacağından endişe eder, duruma müdahale eder, bunu kendine dert eder, sonra da şikâyet eder.

Başak şikâyet eder. Kendinden, hayattan. Kendi ve hayat her daim yolunda olsaydı Başak mutlu olurdu. Ama dünya bir tek Başak için kurulmamıştır, sürprizlerden hoşlanan insanlar da vardır, Başak bundan rahatsız olur. Bencil olduğu için değil, insanların başına geleceklerden endişe ettiği için. Bu durumda Başak akıl verir. Verdiği akıllar işlerin çığrından çıkması korkusunu taşır; herkesin her şeyi bozmaya niyetli olduğu zannına kapılabilir, dünyayı düşman belleyebilir, onun için de zaten yeteri kadar sorunlu olan durumların bile titizlikle korunmasına taraftar olan akıllar verebilir. Özdemir İnce Hürriyet‘teki yazılarında bunu yapmaktadır. Ama aslında Hegel de, bir şeyi yeni öğrenmeye başlayanlar hata bulur, akademisyenler ise her şeyin iyi yanını görür, diye buyurmuştu. Bu durumda bizler, yani mevcut durumda bir hata olduğunda kuşkulananlar genç öğrenciler oluyoruz da, İnce kemale mi ermiştir?Devamı »

Burçlar ve yazarlar: Aslan

Sırma Köksal’ın 2003’te Radikal Kitap’ta yayımlanan, burçlar üzerinden yazarları inceleyen yazı dizisini, yazarın da izniyle bu yıl Koltukname’de paylaşacağız. Aradan geçen 10 yıldan sonra okurlarca yeniden keşfedilmesi ve sizleri de bizleri ettiği kadar mutlu etmesi ümidiyle.

Lüks Aslan’ın Harcıdır

Aslan kedigiller ailesinden haşmetli bir hayvandır, Ormanlar Kralı olarak bilinir. Yırtıcı ve tembel bir avcıdır, avını şiddete başvurarak kısa sürede yakalar, üstüne krallar gibi uzun uzun dinlenir, kebap yapar. Aslan her şeyin en parlağını sever, yıldızı doğal olarak Güneş’tir.

Dorothy Parker, “Siz lüksünüze bakın, lüzumlu işler kendi başının çaresine bakar,” diye buyurmuştu bütün Aslanlığıyla. Lüks Aslan’ın harcıdır, sıradan ölümlülerin başına iş açabilir. Üstelik sıradan ölümlülerin başına iş açması Aslanlar’ı rahatsız da etmez. Mesela George Bernard Shaw, “Paralı sınıfları tanıdıkça giyotini daha iyi anlıyorum,” demişti. Shaw Aslan’dı (Napoléon da), paralı sınıflardan tanıdıkları ise büyük ihtimalle Aslan değildi. Çünkü Aslan genellikle giyotine gerek bırakmadan parasını, malını, mülkünü paylaşmaya hazır, cömert birisidir. Aslan’ın paylaşmaya razı olmayacağı tek şey iktidardır. Elias Canetti, ister yaşıyor olsun ister ölmüş olsun, Tanrı hakkında konuşmamayı imkânsız buluyordu, ne de olsa bu kadar uzun süre ortalıkta olmuş biriydi Tanrı.Devamı »

John Steinbeck usülü mantarlı risotto

John Steinbeck, William Demby, Giuseppe Ungaretti

İngiliz fotoğrafçı ve yazar Mark Crick, Kafka’nın Çorbası adlı kitabında, “Ünlü yazarlar ne tür yemek tariflerini verirlerdi?” sorusunun yanıtını arıyor. Altbaşlığı “14 Tarifle Dünya Edebiyatı Tarihi” olan kitap, Jane Austen’dan Graham Greene’e, on dört farklı yazarın üslubunda yemek tarifi veriyor. Takipçilerimiz edebiyat ve yemeğin ilişkisiyle nasıl yakından ilgilendiğimizi biliyordur. Bu yüzden en sevdiğimiz yemeklerden biri olan mantarlı risottoyu Steinbeck‘in tarifiyle sizlerle paylaşma fırsatını kaçırmak istemedik. Yazarın favori kokteylini merak edenleriyse buraya alalım.

Crick’in kitapları Türkçede Can Yayınları’nca basılıyorKafka’nın Çorbası‘nın yanı sıra Sartre’ın Lavabosu ve Machiavelli’nin Bahçesi‘ne de ulaşabilirsiniz. Aşağıdaki alıntı da dahil olmak üzere hepsi Gülden Şen çevirisi.

Crick’in bu klasik yazarın üslubunu iyi tutturup tutturmadığını merak edenler ise Steinbeck’in tüm eserlerine Sel Yayınları’ndan, üstelik Tomris Uyar ve Ayşe Ece gibi isimlerin çevirileriyle ulaşabilirlerDevamı »

İyi okur bulmak zor

Flannery O'Connor'ın okul gazetesi için çizdiği karikatürlerden. Daha fazlası için resmin üstüne tıklayınız.
Flannery O’Connor’ın okul gazetesi için çizdiği karikatürlerden. Daha fazlası için resmin üstüne tıklayınız.

Flannery O’Connor, çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli öykücülerinden. Güney gotiği olarak tabir edilen edebiyat akımının da öncülerinden. Hayatı boyunca sistemik lupus hastalığıyla cebelleşen ve 39 gibi genç bir yaşta ölen O’Connor’ın öyküleri de hayatı gibi acı doludur. Derindir; belki yer yer zor anlaşıldığı da söylenebilir ama asla da aşağıdaki abuk yorumlara açık değildir. 1961’de, bir İngilizce profesörü O’Connor’a öğrencileri adına bir mektup göndererek “İyi İnsan Bulmak Zor” öyküsüne açıklık getirmesini rica etmiş. Aşağıdaki örnek paragraftan da görebileceğiniz üzere, sevgili hoca ile öğrencileri, “şair burada ne demek istiyor”u iyice uç noktalara taşımışlar. DİKKAT! Bu paragraf öykünün sonuna dair bilgiler içeriyor!

Birkaç olası yorumu uzun uzun değerlendirdik; hiçbiri bizi tam tatmin etmedi. Genel anlamda, Misfit’in ortaya çıkışının, öykünün ilk yarısındaki olaylar gibi “gerçek” olduğuna inanmıyoruz. Bailey’nin Misfit’in ortaya çıktığını hayal ettiği kanaatindeyiz; çünkü seyahatten önceki gece ve bir de yol kenarındaki lokantada mola verdiklerinde Misfit’in uğraşlarından haberdar olmuştu. Dahası, Bailey’nin kendini Misfit’le özdeşleştirdiği, bu yüzden öykünün son yarısındaki hayali bölümde iki rol oynadığını düşünüyoruz. Ama tüm çabalarımıza rağmen gerçeğin bir ilüzyona ya da hayale hangi noktada dönüştüğünü bir türlü belirleyemedik. Kaza gerçekten yaşanıyor mu yoksa bu Bailey’nin rüyasının bir parçası mı? İçine düştüğümüz bu zorluktan kolay bir çıkış yolu bulmaya çalıştığımızı sanmayın lütfen. Öykünüzü çok beğendik ve büyük bir titizlikle inceledik ama anlamamızı istediğiniz mühim bir noktayı kaçırdığımıza eminiz. Yukarıda özetini geçtiğim yoruma dair görüşlerinizi ve “İyi İnsan Bulmak Zor”u yazmaktaki hedeflerinize dair yorumlarınızı iletebilirseniz size müteşekkir kalacağız.

O’Connor’ın ağzına sağlık, lafı yetiştirmekte gecikmemiş. Yazardan, öyküsünü hiçbir şekilde anlamadıklarını belirten bu mektubu aldıktan sonra öğrencilerin ama daha önemlisi profesörlerin edebi metinleri irdeleyeceğiz derken cıvkını çıkarmamak konusunda iyi bir ders aldıklarını umuyoruz.Devamı »

Victor Hugo: “Medeniyetin bu çok karanlık ânında, sefilin adı insandır”

Yaşamı boyunca çeşit çeşit eser veren Victor Hugo, günümüzde yine de Notre-Dame’ın Kamburu ve Bir İdam Mahkûmunun Son Günü gibi birkaç eseriyle tanınıyor. Elbette en meşhur eserinin Sefiller olduğu su götürmez bir gerçek. Kitapla ilgili ilgisiz birçok kişinin adını bildiği romanın ne kadar okunduğuysa başka bir mesele. Çok kalın olmasının yanı sıra kısaltılmış çocuk kitabı baskılarına ve filmlerine de yaygınca ulaşılabildiği göz önüne alınırsa aslında pek de fazla okunmadığını varsayabiliriz herhalde.

Victor Hugo’nun Mösyö Daelli’ye Sefiller üzerine yazdığı aşağıdaki mektup, edebiyat severleri meraklandıracak, bu dev romanı okumaya teşvik edecek nitelikte. Hugo, romanını anlattığı bir mektupta bu kadar çarpıcı sözleri kaleme alıyorsa, kitabın kendisinde neler yazmıştır acaba, diye düşünmeden edemiyor insan.

Mektuptan sonra Hugo okumak için esinlenenler, Notre-Dame’ın Kamburu ve Bir İdam Mahkûmunun Son Günü için İş Bankası ve Can yayınlarına bakabilirler. Sefiller‘in eksiksiz ve güvenilir baskısı şu an İletişim Yayınları’nda mevcut; ama bize bu mektubu (ve başka birçok mektubu) bulup çeviren Birsel Uzma’nın Sefiller çevirisinin de yıl sonuna kadar Oğlak Yayınları‘ndan çıkacağını bu vesileyle duyurmuş olalım. Uzma’nın en sevdiğimiz çevirilerinin başında Gargantua ve Pantagruel ile Maupassant’ın öyküleri geliyor. Tüm çevirilerinin listesine Robinson’un sitesinden ulaşılabilir. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »