Vladimir Nabokov’dan eşine aşk mektupları

Véra ve Vladimir Nabokov, Montreaux, 1968. (Fotoğraf: Philippe Halsman; Brain Pickings aracılığıyla.)

Geçtiğimiz yüzyılın en büyük yazarlarından Vladimir Nabokov, aynı zamanda eşi Véra’yla yaşadığı büyük aşkla da tanınıyordu. İkilinin mektuplaşmaları, geçtiğimiz yıl İngilizcede yayımlandı. Brain Pickings, 800 küsür sayfa tutan kitabı her zamanki gibi çok güzel anlatmış, birkaç tane de mektubu siteye koymuş. Biz de ikilinin aşkının başlangıcından üç örneği sizlerle paylaşmak istedik. Henry Miller’ın Anaïs Nin’e, Victor Hugo’nun Juliette Drouet’ye, Virginia Woolf’un Vita Sackville-West’e yazdığı mektuplarla birlikte okumanız önerilir.  Devamı »

Victor Hugo’dan Juliette Drouet’ye: “Hayatını değiştiren o gizemli ânı hiçbir zaman unutma meleğim”

drouet-hugo

Victor Hugo‘nun daha önce Sefiller‘le ilgili yazdığı etkileyici mektuba yer vermiştik. Şöyle diyordu büyük yazar:

Sefiller kitabının tüm halklar için yazılmış olduğunu söylerken haklıydınız beyefendi. Herkes tarafından okunacak mı bilmiyorum ama ben herkes için yazdım. İngiltere’ye olduğu kadar İspanya’ya, İtalya’ya olduğu kadar Fransa’ya, Almanya’ya olduğu kadar İrlanda’ya, köleleri olan cumhuriyetlere olduğu kadar, serfleri olan imparatorluklara da hitap etmektedir. Toplumsal meseleler sınırları aşar. İnsan türünün yaraları, dünyayı kaplayan o geniş yaralar, dünya haritası üzerine çizilmiş mavi ya da kırmızı çizgilerde son bulmuyor. İnsanın cahil ve umutsuz olduğu her yerde, kadının kendini ekmek parası için sattığı her yerde, çocuğun bir şeyler öğrenebileceği bir kitabın ve ısınabileceği bir ateşin eksikliğini çektiği her yerde, Sefiller kapıyı çalar ve şöyle der: Açın kapıyı, sizin için geldim.

İçinde yaşadığımız medeniyetin bu çok karanlık ânında, sefilin adı insandır; her iklimde can çekişmekte, her dilde inlemeye devam etmektedir.

Bu sefer bambaşka türde bir mektupla, bir aşk mektubuyla çıkıyor Hugo karşımıza. Eşinden daha çok mektuplaştığı metresine, Juliette Drouet’ye yazılmış bu mektupta bir kez daha bir yazarın yasak aşkına tanıklık ediyoruz.

Mektuptan sonra Hugo okumak için esinlenenler, Notre-Dame’ın Kamburu ve Bir İdam Mahkûmunun Son Günü için İş Bankası ve Can yayınlarına bakabilirler. Sefiller‘in eksiksiz ve güvenilir baskısı İletişim Yayınları’nda mevcut; ama biz elbette bize bu mektubu (ve başka birçok mektubu) bulup çeviren Birsel Uzma’nın Oğlak Yayınları’ndan çıkan Sefiller çevirisini öneriyoruz. Uzma’nın diğer çevirilerinin başında De Sade, Maupassant ve Rabelais geliyor. Tam listeye Robinson’un sitesinden ulaşılabilirsiniz. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Virginia Woolf’tan Vita Sackville-West’e: “Bana bir işaret verin, rica ediyorum sizden”

Roger Fry, yaklaşık 1917.
Roger Fry, yaklaşık 1917.

Kocası Leonard Woolf’la dillere destan bir aşk yaşayan Virginia Woolf‘un (eşine yazdığı veda mektubunu buradan okuyabilirsiniz) 20’lerin sonlarında doğru bir ilişkisi daha olmuştu: Vita Sackville-West‘le birlikteliği. Woolf, 30’lara kadar süren bu birliktelikten esinlenerek otobiyografik sayılabilecek romanı Orlando‘yu kaleme almıştı. Aşağıda, Woolf’un Sackville-West’e yazdığı mektuplardan birini bulabilirsiniz.

Woolf ölümünden sonra geriye dokuz roman, öykü derlemeleri ve birçok deneme bıraktı. Toplu eserlerine Türkçede İletişim Yayınları ile Kırmızı Kedi Yayınevi‘nden ulaşabilirsiniz. Yazarın hayatını merak edenlerse Anthony Curtis‘in ya da Quentin Bell‘in yazdığı biyografilere göz atabilirler. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Sartre’dan De Beauvoir’a: “Gerçek mutluluğun ne olduğunu hatırlattınız bana”

sartrebeauvoir

Bir yanda varoluşçuluğun babası, diğer yanda ikinci dalga feminizmin annesi. Ortada, edebiyat tarihinin en meşhur aşklarından biri… Gerçekten de edebiyat dünyasının en meşhur ilişkilerinden biridir Jean-Paul Sartre’la Simone de Beauvoir’ınki. Belki de en sansasyonelidir. Hiç evlenmeyen, hatta hiç beraber yaşamayan ikili, dönemin toplumsal ve kültürel değer yargılarına uyum sağlama ihtiyacı hissetmemiştir. Aşağıda, Sartre’ın de “Castor” olarak hitap ettiği de Beauvoir’a yazdığı mektupta, hem aşklarından hem de günlük hayatlarından bir kesit bulabilirsiniz.

Sartre’ın eserleri Can ve İthaki Yayınları’nca basılmakta. De Beauvoir’ın eserlerinin İmge’den ve Payel Yayınevi’nden çıkan eski baskıları bulunsa da, yazarın en meşhur eseri, İkinci Cinsiyet, ancak Kadın başlığı altında, üç kitaba ayrılmış bir halde sahaflarda bulunabiliyor. Bunların ötesinde, ikilinin aşklarının bir biyografisi için, Claudine Monteil’in Özgürlük Âşıkları‘na, Sartre’ın bir biyografisi için Denis Bertholet’in aynı adlı kitabına, De Beauvoir’ın bir biyografisi için sahaflarda bulabilirseniz Özgürlüğü Yazmak‘a, Sartre’ın tiyatro metinleriyle ilgili bir çalışma için de Ahmet Bozkurt’un Varlık Tutulması‘na göz atabilirsiniz. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Henry Miller’dan Anaïs Nin’e: “Tenimde senden parçalarla ayrıldım yanından”

henrynin.jpg

Çağdaş klasik yazarların başında gelen iki isim: Henry Miller ve Anaïs Nin. 1932’de, Paris’te tanıştıktan sonra, evli olmalarına rağmen birlikte olmaya başlayan sevgililer. İkilinin uzun yıllar süren tutkulu aşk ilişkisi, aralarında yoğun bir mektuplaşmanın başlamasına neden olmuştu. Aşağıda bu mektuplaşmanın çarpıcı bir örneğini bulabilirsiniz: Miller’dan Nin’e, ilişkilerinin henüz başlarındayken yazılan bir aşk mektubu.

Yazarların eserlerini okumak isteyenler için Türkçede ulaşılabilecek kitaplar şöyle: Miller’ın Yengeç Dönencesi ile Clichy’de Sessiz Günler‘i, Avi Pardo çevirisiyle Siren Yayınları’nda, Uykusuzluk‘u ise Notos Kitap’taOğlak Dönencesi de yakında Siren’de. Anaïs Nin’in eserleriyse Püren Özgören çevirisiyle Everest Yayınları’nda. Yani iki yazarın da Türkçe çevirmen açısından şanslı olduğu söylenebilir. (Des Lettres aracılığıyla.)

14 Ağustos 1932

[Anaïs]

Bir daha aklıselime kavuşabileceğimden emin değilim. Mantıklı davranalım. Bu bir Louveciennes evliliği oldu, yadsıyamazsın. Tenimde senden parçalarla ayrıldım yanından; bir kan okyanusunda, senin arı ama zehirli Endülüs kanının okyanusunda yürüyorum, yüzüyorum. Yaptığım, söylediğim, düşündüğüm her şey bu evlilik ekseninde dönüp duruyor. Seni evin hanımefendisi olarak gördüm, koyu tenli bir Mağripli, beyaz bedenli bir zenci, tüm bedeni her yanı gözden ibaret — kadın, kadın, kadın. Senden uzakta yaşamaya nasıl devam edebileceğimi bilemiyorum. Bu ayrılıklar ölüm artık. Hugo geri dönünce ne hissettin? Ben hâlâ orada mıydım? Onunlayken de benimle olduğun gibi olduğunu hayal edemiyorum. Sıkıştırılmış bacaklar. Kırılganlık. İhanet edenin tatlı boyun eğişi. Kuş uysallığı. Benimle tekrar kadın oldun. Neredeyse dehşete kapılmıştım. Otuz yaşında değilsin — bin yaşındasın adeta.Devamı »

Guy de Maupassant’tan gizemli sevgilisine: “Evet, ben kır tanrısıyım, hem de tepeden tırnağa!”

“Gisèle d’Estoc”, 19. yüzyıl Fransa’sının gizemlerinden biridir. Bu takma adın, dönemin kadın yazarlarından birine ait olduğu düşünülüyor ama terör eylemlerinde parmağı bulunduğu iddia edilen, kadınlarla düellolar yapan, erkek kılığına giren bu sansasyonel kadının asla var olmadığını savunanlar da yok değil.

Gerçekten yaşadığını varsayacağımız Gisèle d’Estoc, aynı zamanda ünlü yazar Guy de Maupassant’ın sevgilisi olarak biliniyor. Erkek kılığına girip Maupassant’a kadınlar seçtiği söylenen d’Estoc, belli ki tanışmalarının ardından yazara karşı derin bir ilgi duymuş. Nitekim Birsel Uzma’nın bizler için bulup çevirdiği mektupta, d’Estoc’un arzusu üzerine Maupassant kendisini anlatıyor.

Çıkan sonuç, gerçekten de Maupassant’dan bekleneceği gibi etkileyici. Aşk ilişkileriyle ilgili düşüncelerini (daha doğrusu gerçekleri), asosyalliğini ve ne kadar inkâr etse de romantikliğini ortaya koyan bir mektup.

Maupassant’ın şahane Birsel Uzma çevirileri, Oğlak Yayınları‘ndan çıkan Bir Hayat ile Gündüz ve Gece Hikâyeleri. Yazarın eserleri birçok yayınevinden çıkıyor ama öncelikle İş Bankası ve Can‘a da bakabilirsiniz. Bir de Everest’ten çıkan hoş bir çizgi roman mevcut. (Des Lettres aracılığıyla.)Devamı »

Marquis de Sade’dan karısına: “Evet, itiraf ediyorum, şehvet düşkünüyüm ben”

sade

Adıyla ve yazdıklarıyla sadizm kavramına esin kaynağı olan Marquis de Sade, neredeyse eserleri kadar renkli bir hayat sürmüştür. Lacoste’deki kalesinde fahişelerle, kadın ve erkek hizmetkârlarla, hatta baldızıyla birlikte şehvet tutkusunu tatmin etmeye çalışmış, fiziksel taciz suçlamalarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Kısa süreli tutuklamalardan sonra İtalya’ya kaçan de Sade, 1777 yılında, çoktan vefat etmiş annesinin ölüm döşeğinde olduğu yalanıyla kandırılarak Paris’e getirilir ve kayınvaldesinin de yardımıyla tutuklanır. 74 yıllık yaşamının yaklaşık 32 yılını çeşitli hapishaneler ve akıl hastanelerinde geçiren de Sade, işte bu mahkûmiyeti sırasında karısında aşağıdaki etkileyici mektubu yazar. Yayıncıların ve çevirmenlerin düzenli olarak müstehcen ve toplumun ahlakını bozan eserler yayımlamaktan yargılandığı bir ülkede aslında herkesin okuması gereken bir mektup bu.

Mektubu bizler için bulup çeviren Birsel Uzma‘ya tekrar teşekkür ediyoruz. Albert Camus’nün eşine yazdığı ve yine Uzma tarafından Türkçeleştirilen mektuba buradan ulaşabilirsiniz. De Sade’ın eserlerine birçok yayınevinden ulaşılabiliyor; önce çıkanlar Chiviyazıları’ndaki Justine, Sodom ve Juliette, Ayrıntı’daki Yatak Odasında Felsefe ve Oğlak’taki İkinize de Yer Var ve Erdemle Kırbaçlanan Kadın. (Des Lettres aracılığıyla.)

20 Şubat 1781

 […] Yalnızca saf ve katıksız bir şehvet düşkünlüğünden suçlu sayılırım, doğalarından gelen o mizaç ve tutkunun düzeyine bağlı olarak, tüm erkekler tarafından farklı oranlarda hayata geçirilen şehvet düşkünlüğünden. Herkesin hataları vardır, karşılaştırma yapmayalım: Cellatlarım da benden farksızdır belki.Devamı »

Albert Camus’den müstakbel eşine: “Romanımı az önce bitirdim…”

Başlıkta bahsi geçen roman, Yabancı. Çağdaş Fransız klasiklerinin öncülerinden sayılan Albert Camus, bu en çok tanınan romanına noktayı koyduğunda, müstakbel eşi Francine Faure‘a bir mektup yazıyor.

Özel bir mektup bu: Yalnızca romanın kaleme alınış sürecini değil, öncesini, Camus’nün içinde var olduğu tüm iki yılı gözler önüne seriyor. Yabancı‘da insanı en çok sarsan öğelerden biri olan gerilimi yazarın nasıl bizzat tecrübe ettiğini anlatıyor, karşılığında okur tepkileriyle ilgili endişelerinden söz ediyor.

2013, Camus’nün 100. doğum yılıydı. Yazarın yeni yaşı Türkiye’de sessiz sedasız kutlandı belki ama (Karibu Turizm ile Can Yayınları, Yekta Kopan rehberliğinde bir Paris turu düzenledi, Can ayrıca yazarın üç kitabına özel baskı yaptı) sevgili internet yazarla ilgili yeni eski bilgilerle doldu taştı. Bu bilgi kalabalığı içinde bizim için böylesine güzle bir mektubu bulup çeviren Birsel Uzma‘ya teşekkür ediyoruz. Mektupla yetinmeyip yazarın kitaplarını okumak isteyenler, yazarın Türkçe yayıncısı olan Can’ın sitesine buyurabilirler. (Des Lettres aracılığıyla.)

30 Nisan 1940

Gece vakti yazıyorum sana. Romanımı az önce bitirdim ve uyumayı düşünemeyecek kadar gerginim. Devamı »