Geçmiş zaman olur ki: Nisan

1948 – Ankara Opera Binası’nın açılışı

Türklerin operayla tanışması, Batı ülkelerindeki elçilerin, Osmanlı sosyetesine Avrupa’da pek sevilen bu kültür aktivitesini ballandıra ballandıra anlatmasıyla olmuştu. Çok gecikmeden sarayda müzikli oyunlar gösterilmeye başlanmış, ancak Batılılaşma hedefinde müzik öncelikli bir alan olmamış, saray erkanı ve zengin ve eğitimli bürokratlardan başkası Batı müziğine ilgi duymamıştı.

Nitekim, II. Mahmut tarafından paşalık unvanı verilen, ömrünü İstanbul’da tamamlayan ve mezarı Harbiye’de bulunan Guiseppe Donizetti dahi, Mızıka-yı Hümayun’u (saray bandosu) kurmaktan ve kraliyet için birkaç marş bestelemekten öteye gidip, halka Batı müziğini ulaştırmayı başaramamıştı.

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında da müzik alanında topyekün bir Batılılaşma çabası olmamış, Batı’nın çoksesli teknikleriyle halk müziğinin yoğrulması gibi bir politika izlenmişti. Ancak 1930’ların ortasında devletin klasik Batı müziğine yönelik ilgisi artmış, yerli eserler üretilmeye, Batılı operalar da, tek perde şeklinde de olsa sahnelenmeye başlamıştı.Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Şubat

Geçmiş zaman olur ki”ye hoş geldiniz. Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.

1919 — Marion Harris, “After You’ve Gone”la 1 numaraya yerleşti

1894 yılında doğan John Turner Layton, zamanı için oldukça sıradışı bir müzisyendi. Bunun sebebi ise siyahi olmasıydı. Pek çok Broadway gösterisi için söz yazarı arkadaşı Henry Creamer‘la eserler hazırlamaktalardı ve kendilerine Amerikan müzik piyasasında bir yer edinmeyi başarmışlardı.

İsimlerini sağlamlaştıran ise, 1918 yılında yazıp besteledikleri, dönemin nispeten neşeli şarkı sözlerinden münezzeh havası ve zamanının ötesindeki meldoik yapısıyla “After You’ve Gone” olmuştu.  Parça o kadar başarılı olmuştu ki, 1937 yılına kadar on farklı versiyonu listelerde boy göstermiş, Louis Armstrong, Benny Goodman ve Lionel Hampton gibi sanatçılar da parçayı seslendirmişti. Emprovizasyona müsait yapısı, aralarında Wynton Marsalis’in de bulunduğu modern caz müzisyenleri tarafından da sıklıkla tercih edilmesine yol açtı.

Ancak parçanın en başarılı versiyonunu Marion Harris 1919 yılında kaydetmiş ve listelerde 1 numaraya yerleşmitşi. Marion Harris, geniş kesimlerce caz ve blues söyleyen ilk beyaz müzisyen olarak kabul edilmiş, söylediği parçalar 1930 yılına kadar 43 kez 1 numaraya oturmuştu.

“After You’ve Gone”, son olarak 2004 tarihli The Aviator filminde kullanılmıştı.Devamı »

Montreux Caz Festivali artık öksüz

Caux-sur-Montreux yakınlarında kayak yaparken geçirdiği bir kaza sonrası komaya giren Claude Nobs, hayat mücadelesini kaybetti. 76 yaşındaki Montreux Caz Festivali‘nin yaratıcısı, ardında tarihe geçmiş, geleneksel bir sanat etkinliği bırakarak veda etti.

Nobs, 60’lı yıllarda, yerel turizm bürosunun yöneticisiyken konserler organize etmekteydi. Bu işi daha büyütüp bir festival haline getirme fikrini o yıllarda edindi. 1967’de, Genfer Gölü’nün kenarındaki bu küçük kasabadaki ilk festival, Keith Jarrett ve Jack DeJohnette gibi sanatçıların katılımıyla gerçekleşti. Sadece büyük bir katılım sağlanmamış, festival hemen caz dünyasının ikonik bir olayı haline gelmişti. Nobs, festivali saf bir caz kavramına sıkıştırmak yerine daha geniş bir kapsamı tercih etmişti.Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Aralık

Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.

1808 – Beethoven’in 5 ve 6. senfonileri ilk kez icra edildi

Tüm klasik müzik eserleri içinde en çok bilinenlerden biri olan Beethoven‘in “5. Senfoni“si, 1808 yılının 22 Aralık gününde, Viyana’da ilk kez izleyiciyle buluşmuştu. Oldukça soğuk bir günde, ısıtma tertibatı olmayan konser salonundaki performans, dönemin kaynaklarına göre pek de tatmin edici olmamış, izleyici bu sıra dışı müziğe hak ettiği takdiri göstermemişti. Oysa Beethoven, dönemin en önemli eserlerinden ikisine imza atmış, bu iki eser için dört yıldan uzun bir çalışmaya ihtiyaç duymuştu. Neyse ki tarih, bu büyük ustaya ve müziğine gerekli payeyi biçti ve o ilk performansın etkileri uzun sürmedi.

Devamı »

Geçmiş zaman olur ki: Ekim

Yeni çıkan akademik kitaplar“la başlayan özgün listelerimiz, “Geçmiş zaman olur ki”yle devam ediyor. Müzik tarihinin unutulmazlarını, dönüm noktalarını her ay sizlerle paylaşmayı planladığımız bu bölümün, geçtiğimiz yüzyıllarla ilgili ilginizi çekecek bilgiler içereceğini ve yakın geçmişten belki unutmuş olduğunuz grupları, parçaları hatırlatarak –güzel– anılarınızı depreştireceğini umuyoruz.

1787 – Bir dehanın yeni eseri ilk kez sahneleniyor

Bir “dramma giocoso“, yani komedi ve dram unsurlarını bir arada barındıran opera eseri olarak nitelenen Don Giovanni, dünya üzerinde en çok sahnelenen operalardan biri olmak üzere yola çıktığında takvimler 29 Ekim 1787’yi gösteriyordu.

1787 yılını Prag’da, başta Le nozze di Figaro (Figaro’nun düğünü) adlı operası olmak üzere pek çok eserini sahnelemekle geçiren Mozart, yeni bir opera siparişi almıştı. Yeni operası, İtalya’da Don Giovanni adıyla tanınan Don Juan adlı çapkının hikâyesini anlatmaktaydı.

Anlatılanlara göre Mozart eseri üzerinde sahneleneceği güne ya da bir gün öncesine kadar çalışmıştı.Devamı »

Hip hop’un doğuşu ve yükselişi I: Siyah bir isyandan satılabilir bir metaya dönüşürken

Aslında 70’lerin New York’unda siyahlar ve Güney Amerikalılar arasında şekillenen bir altkültür olan hip hop, günümüzde daha çok, kibarca söylemek gerekirse, mesaj kaygısı içermeyen sözleriyle ve şovenist video klipleriyle tanınan bir müzik türü olarak bilinir.

Batı Afrika yerlilerinin ritmik sözlerle hikâye anlatma geleneğinin, köle ticaretiyle 20. yüzyıl Amerika’sına kadar taşınmasının ardından hip hop, 60’ların sonunda Müslüman Afroamerikalılardan mürekkep Last Poets‘in davul ritmi üzerine kaydettikleri siyasi şiirlerden oluşan albümüyle güncel bir müzik türü olmaya doğru hareket etti. Bu henüz adı konmamış ve hip hop’a evrilecek müzik, ezilenlerin ve kapitalist Amerika’da kıt kanaat geçinenlerin gürleyen, fakat çok duyulmayan sesiydi.Devamı »