Necatigil’den Şipal’e: “Yazılmadan kaldı bazı şeyler, gene de yazılmış kadar oldu”

behcet necatigil ve kamuran sipal

Behçet Necatigil ile Kâmuran Şipal, hem özgün eserleri hem de Almancadan yaptıkları çevirilerle tanınan edebiyatçılarımız. Günümüzde Necatigil’in şiirleri çevirilerinin, Şipal’in ise belki çevirileri eserlerinin önüne geçse de, tüm girişimlerinin sonunda paha biçilemez işler ortaya koymuşlardır.

Necatigil’in Şipal’e yazdığı aşağıdaki mektup tam da bu yüzden değerli: bir yazarın, çevirmenin, öğretmenin sürecine ışık tuttuğu için. Teneffüslerde yazılan mektuplar, seçici kurul toplantıları, yeni çıkan kitaplar, çeviri telifleri, kapanan yayınevleri… Belki de tüm bu olan bitene duyulan bir kırgınlık göze çarpıyor Necatigil’in satırlarında.

Bu mektup, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Mektuplar (2001; haz. Ali Tanyeri ve Hilmi Yavuz) adlı kitaptan alındı. Behçet Necatigil’in eserleri çoğunlukla Yapı Kredi’den yayımlanıyor; bunların haricinde Varlık’tan çıkan Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Sel’den çıkan Mitologya Sözlüğü ve Can’dan çıkan Sevgilerde sayılabilir. Çok çeşitli çevirileri içinse buraya bakabilirsiniz. Kâmuran Şipal’in eserleri ise Yapı Kredi Yayınları ve Cem Yayınevi‘nce basılıyor. Çevirilerini ise buradan görebilirsiniz.

17 Eylül 1969

Sevgili Kâmuran,

Dost mektuplarını çokluk aralarda yazıyorum (okullarda, teneffüslerde; vapurlarda giderken; kahvelerde verilmiş molalarda). Yanımda çantam yoksa, kitap falan yoksa, ıslak kirliyse masa, dizime koyarak kâğıdı kâğıtları (çünkü onlar oluyor daima; bir ilhamın ne zaman geleceği hiç belli olmaz), yazıyorum. Bunu belirtmem bir savunma: Senin 3’lerin gözü henüz dolmamış, bir daktilodan çıkma tertemiz mektubuna karşılık; bu satırlar eğri büğrü oluşları önlenemeyerek bir dizin üstünde yazılıyor.

Eylülün 17’sidir: Çok kısa bir süre-başlar güz. Evet, yaz geçti sayılır: Akşamlar serin oluyor. Zaten en sık hatırladığım mısralardan biridir: Kere’deki r’yi ikileyip tekrarlıyorum hep: “İşte bir kerre daha harâb oldu bahçeler.” Ziya Osman, aziz şairim, en çok güz ayları ve kışlarda benimledir.

Saat 6’yı çeyrek geçiyor. Hava birden karardı, tuhaftır birden karardı. Artık “karanlık hâlâ çökmedi” diyemiyorum. Yazın bittiğini bundan anlıyorum: Karanlık birden çöküyor.

Bazı şeyleri hatırlamamam daha iyi: Bir mektubu ve bu mektupta Almanya’da şiir kitabı bastırmak tasavvurunun imkânsızlığını belirten satırları ve bu işin kompetanı sıfatıyla da bir de Yüksel Pazarkaya’ya müracaatı öneren satırları – hatırlamamak iyidir. Brigge’de bir yer vardı: Hiçbir şey olmadı, yok bir şey– Yani bir netice çıkmadı anlamında değil de karşılaşılmış bir zararı inkâr, bir sıkıntıyı küçümseme anlamında: yok bir şey; bir şey olmadı. Kırılan şeyleri unutmak mertliktir.

…………

21 Eylül 1969 – Nice şeyler başlanıyor, bırakılıyor; bitmeleri eşref saatlere bakıyor. Bir yazlık kahvede başlanmış bu mektuba-Pazar, sabah, 7 ½-Haydaparaşa vapurunda devam ediyorum. Bilinmez nerde biteceği. Üç günlüğüne Ankara’ya gidiyorum, Dil Kurumu seçiciler kurulu toplantısına. Denk geldi, gidiyorum. Birbuçuk ayım Sis’e yattı, radyo oyunlarını kitap biçimine soktum. Bir nabız yoklaması kabilinden, sırf Bilgi yayınevine görünmek için gidiyorum Ankara’ya.

Yugsolavya’ya gidemedim, izin gelmedi, geldi de neden sonra, vaktinden 15 gün sonra geldi ve bir işe yaramadı tabii. Gitmiş kadar olmak gar lokantalarında. Ama işte şimdi gidiyorum, üç gün için d eolsa Ankara’ya gidiyorum.

Ve kitabın çıktı, çıktı ama neden sonra. Oğuz sana gönderdiğini söyledi, ben göndermedim. Dört tane aldım senin hesabına, birini Brands’a yolladım, birini bir görüşme dolayısıyla Tarık Buğra’ya verdim, biri duruyor henüz. Dönüşün uzun sürecekse ve göndermeyi vermeyi düşündüğün kişiler varsa yaz isimlerni, ulaştırayım ben. Çok genç hikâyecilerden Selim İleri almış hemen, Karşıdaydı hikâyesi üzerinde muhabbet ve hayranlıkla durdu, konuştuk bir süre. Tebriklerimi paragrafın sonuna bıraktım. Artık neden sonra da olsa yazmamak için bir bahanen de kalmadı işte. Kitap çıktı. Bir kırık duygudur bilirim sahibini bir süre saracak olan.

Vapur beni Haydarpaşa’ya bıraktı. Mektubu gar yolcu salonunda sürdürüyorum. Gar. Kelimede esrarlı bir ahenk var. Gar. Hikâyesini yazmalı. Garlar. Radyo oyunları yattı. Sen gideli ancak üç şiir yazdım. Şiir denirse. Yaz ayları Sis’e yattı. Şimdi Bilgi Yayınevi’ne yaranmak için isterlerse Unamuno’nun hikâyelerini yeni baskıya hazırlayacağımı söyleyeceğim. Yok başka yolu. Oğuz hiçbir şey demedi. Venedik’te Ölüm’den kalan parayı alınca ben de görünmeyeceğim artık. Ankara’dan olumlu bir sonuçla dönmek istiyorum.

Narlıkapı’ya çok gittim bu yaz. Bir ıssızlığı büyütmek için hep. Küskün Yolcunun Türküsü oradan dönüşlerden birinde yazıldı. Garlardaki büyü bir ıssızı duyurmasında olsa gerek.

Heine’den yirmi kadar şiir çevirmiştim. Ama “Her Ülkeden Bir Ozan” serisine F.G. Lorca ile başlamış olan yayınevi kapandığı için sonunu getirmedim. Dursun, ilerde.

Evet, GAR. Yazılmadan kaldı bazı şeyler, gene de yazılmış kadar oldu. Bizlerden sizlere selâmlar, sevgiler.

B. Necatigil

21.9.1969

Website | + posts

Bir Cevap Yazın