Artık Gatsby‘nin, Benjamin Button’ın ve “uçarı kızlar“ın yaratıcısı F. Scott Fitzgerald‘la eşi Zelda‘yla aynı havayı solumanız mümkün! Tek ihtiyacınız olan, 450 bin dolar…
Fitzgerald’lar Baltimore’da 1930’larda, Zelda’nın psikolojik tedavi görebilmesi için yaşıyordu. Fitzgerald’ın kendisi de bu sırada alkol sorunlarıyla boğuşuyordu. Tam da bu sorunlarını ve Zelda’yla ilişkilerini anlattığı, otobiyografik izler taşıyan romanı Buruktur Gece‘yi de bu dönemde, bu evde yazmıştı.Devamı »
Yanlış duyduğunuzu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Aradığınız her ürünü bulabileceğiniz bir site olan Etsy‘deki SweetTeaApothecary dükkânı, “siyah çay, güveotu, karanfil, miskotu, vanilya, helyotrop ve tütün” karışımından yapılmış bir Ölü Yazarlar Parfümü satıyor. Amaçları şöyle:
Bu karışım eski bir kütüphane koltuğuna oturup Hemingway, Shakespeare, Fitzgerald, Poe ve diğerlerinin sarı sayfalarını karıştırdığı hissini veriyor insana. Ölü Yazarlar karışımı çay demleyip en sevdiğiniz kitabınıza yumulma isteği uyandıracak.
Book Riot‘tan Amanda Nelson, bu üründen aldığı ilhamla ölü yazarların şahsi kokuları nasıl olurdu acaba, diye düşünmüş ve ortaya aşağıdaki liste çıkmış. Sylvia Plath’in parfümü gerçek olsaydı en azından oda kokusu olarak kesin kullanırdık. Aralarında size cazip gelen bir koku var mı?Devamı »
Florida, Key West’teki Hemingway Evi ve Müzesi, ünlü yazarın evini, eşyalarını, genel olarak her şeyini, ziyaretçiler için olduğu gibi koruyor. Her şey derken, gerçekten her şeyi kast ediyoruz. Nitekim Hemingway Evi’nde, yaklaşık elli tane kedi ortalıkla volta atıyor.
Kedilerin hepsi de, Ernest Hemingway‘e bir geminin kaptanı tarafından hediye olarak verilen Snowball adlı kedinin torunları. Çoğu polidaktil, yani altı parmaklı. Müzenin sitesinde özel bir sayfaları bile var.
Yaklaşık on yıl önce müzeyi gezen bir ziyaretçi, kedilere iyi davranılmadığı şüphesine kapılıp federal hükümete şikâyette bulunmuş. Şikâyet üzerine bir dava açılmış. Evet, Hemingway’in kedileri federal düzeyde incelenmeye layık görülüyorlar. Devamı »
Cumhuriyet gazetesinde, kitabın tefrikası devam ederken yayımlanan haber.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri. Ellinin üzerinde eseriyle de aynı zamanda en üretken yazarlarımızdandır. Ne yazık ki ölümünden sonra eserleri sadeleştirilerek yayımlandığı için uzun bir süre yazarın kaleminden çıkan özgün metinlere ulaşamamıştık. Bu noktada gerçekten bir kahraman olarak atılan Everest Yayınları, son birkaç yıldır Hüseyin Rahmi külliyatını, orijinal metinleriyle yayımlamakta (üstelik Şıpsevdi, Mürebbiye gibi daha popüler eserlerin sadeleştirilmiş baskılarını da dileyene alternatif olarak sunmakta).
Everest baskılarında kimi zaman yazarın mektupları, makaleleri vb. de yer veriliyor. İşte aşağıdaki, Hüseyin Rahmi’nin, İnsan Önce Maymun muydu?‘ya gelen bir okur tepkisine verdiği yanıt. İnternette yabancı yazarların, sanatçıların mektupları bolca bulunuyor (örnek); biz de bunları zaman zaman Türkçeleştiriyoruz. “Hâlâ mı Yobazlar?”la başlayarak, Türkçe yazarlarının da kayda değer notlarını sizlerle paylaşmayı planlıyoruz.
Türk edebiyatında ve Türkçe yayıncılıkta sadeleştirmeler, sadeleştirilmeyen metinlerin yayına hazırlanış biçimi, tartışmalı meselelerdir. Biz de bu haftaki Pazar Yorumu köşemizde Hüseyin Rahmi örneğinden yola çıkarak konuya biraz değineceğiz. Şimdilik, siz sevgili okurlarımızı, insanlık tarihinin hiç değişmeyen sorunsallarından biriyle baş başa bırakıyoruz.Devamı »
(Etgar Keret söyleşisi kaldığı yerden devam ediyor. Birinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.)
Nimrod Çıldırışları
AE: Öykülerinizdeki –son kitaptan örnek verecek olursak “Yalan Ülkesi” mesela– hızlı atmosfer değişiklikleri beni hakikaten şaşırtıyor. Biraz ukalaca olacak ama öykülerinizdeki özgünlüğün temel taşlarından birisinin bu olduğunu düşünüyorum. Bir an bir masalın içindeymişiz gibi hissederken bir an sonra sert mesajlar veren bir zaman ve mekânda gözümüzü açabiliyoruz. Bu bilinçli bir tercih mi?
EK: Bilinçli bir tercih değil ama genelde şunu söyleyebilirim: Romantik yazarlar var, bir de neoklasik yazarlar var. İkisi de son derece saygın ama ben kendimi daha çok bir romantik yazar olarak görüyorum. Bu yüzden sanırım hiçbir zaman bir türün içinde yazmadığımı, bir türü kullanamadığımı söyleyebilirim. Bir türde yazdığım zaman, o tür bir kulüp gibi ve o kulübün kurallarına uymak zorundayım. Ama benim onu kullanma şeklim, bir kaşıkla toprağı kazmaya benziyor. Kaşıkla toprağı kazdığınız zaman insanlar gelip “Ne yapıyorsun, o kaşık, onunla çorba içmen gerekiyor,” diyor ama ben “Evet ama benim bir deliğe ihtiyacım var, çorba içmeye değil,” yanıtını veriyorum. Edebi gelenekleri bu şekilde kullanıyorum, asla beni kontrol etmelerine izin vermiyorum.
AE: Nimrod Çıldırışları‘nı biraz geç okudum, birkaç ay oldu daha. “Tuvia’nın Vuruluşu” kesinlikle beni en çok etkileyen öykülerinizden birisiydi. Kederli bir öykü ama tamamen karanlık da değil. Türkiye’nin son dönem iyi öykücülerinden Ahmet Büke’ye ait şu sözü yanına not aldığımı hatırlıyorum: “İnsan dediğin çok garip, çok şahane, çok boktandır.” Siz insanlık adına ümitliDevamı »
Bir restoranda yemek yiyorsan ve masanın karşısında oturan adam çatalını senin değil de kendi tabağındakini yemeği yemek için kullanıyorsa şükran duy!
Kanlı canlı bir insanla, hele de bu sevdiğim bir öykücüyse –bir de üzerine dil problemi varsa– söyleşi yapmak fikri bana hiç sıcak gelmiyordu. Neredeyse silah zoruyla ikna oldum zaten. Sadece emir değil hatır da demiri kesiyormuş demek. Ama daha selamlaştığımız andan itibaren hepimiz –benim için– şaşılacak derecede rahattık. Etgar Keret beklediğimin aksine tam beklediğim gibi biriydi. Genelde bu konularda yanılır, hayal kırıklığına uğrarım çünkü. Öykücülerin mütevazı insanlar olduğuna dair kutlu genellememizin hanesine bir çentik daha atabiliriz arkadaşlar. Zaten uzun sürmüş bir söyleşiye aynı uzunlukta bir giriş yazmanın âlemi yok. O gün sohbete bodoslama başlamıştık, şimdi de öyle olsun. (Normalde paranteziçlerinde gülüyoruz, gülüyor filan gibi açıklamalar da yapılıyordu ama ben yapmayacağım, benden görüp göreceğiniz parantez muhtemelen budur. Kâh güldük kâh hüzünlendik değerli blog okurları.)
——
AYKUT ERTUĞRUL: Kimleri kendinize yakın buluyorsunuz dünya edebiyatında, kimlerden etkilendiğinizi düşünüyorsunuz?
ETGAR KERET: Ee, yazmaya zorunlu askerlik sırasında başladım. Çok kötü bir askerdim. Ana eğitim sırasında cezalandırıldığımdan üsten ayrılamıyordum ve herkes gittikten sonra tek başıma kalıyordum. Çok sıkılmıştım ve Kafka’nın Dönüşüm ve Diğer Öyküleri’ni buldum. Okumaya başladım ve çok büyük bir rahatlama hissettim. Çünkü insanlık tarihinde benden daha gergin ve boktan durumda bir insan olduğunu fark ettim. İsrail’de yazarlar Devamı »
Aykut Ertuğrul’un, İTEF kapsamında bir kez daha İstanbul’a gelen Etgar Keret’le Koltukname için röportaj yaptığını duyurmuştuk. Haftaya yayınlayacağımız röportajdaki sorulardan biri de, genç yazarlara tavsiyelerde bulunacak olsa, ilk maddenin ne olacağıydı. Bu vesileyle, Keret’in zaten Rookie dergisi için “Yazarlara On Kural” hazırladığını öğrendik. Kuraldan çok hayat felsefesini andıran bu on tavsiyeyi, Ertuğrul’un röportajından önce, yazarın, her gün bir doz Keret’e ihtiyaç duyan takipçileri için çeviriyoruz. Aşağıdaki listeyi George Orwell’in altın kurallarıyla kıyaslamak isteyenler de buraya buyurabilirer. Keret’in Avi Pardo çevirisiyle yayımlanan kitapları da buradan.
1. Mutlaka severek yazın. Yazarlar yazma sürecinin ne kadar zor ve acı verici olduğunu söylemeyi çok severler. Yalan söylüyorlar. İnsanlar, hayatlarını gerçekten hoşlandıkları bir şey yaparak kazandıklarını kabul etmek istemezler. Devamı »
Yakından takip ettiğimiz Brain Pickings’te, Life dergisinin sanatçılar, siyasetçiler ve din adamlarıyla röportajlardan derlediği, Meaning of Life (Hayatın Anlamı) adlı bir kitaptan alıntılar yayımlandı. Aralarında Annie Dillard, Stephen Jay Gould, John Updike gibi isimler var. Aşağıda alıntılardan yaptığımız seçmece çevirileri bulabilirsiniz. Listemizde Charles Bukowski, Arthur C. Clarke ve John Cage var. Görsel ise Duane Michals‘tan, başlığı “The Human Condition” (İnsanlık Durumu).
Amherst Güzeli olarak anılan Emily Dickinson’ın adını her zaman bir gizem perdesi çevrelemiştir. Kuşkusuz bunda yazarın günümüze yalnızca bir tane fotoğrafının ulaşmış olmasının büyük etkisi var. Bilmeyenler için, çiziklerle dolu, şair on altı yaşındayken, uzun bir hastalığın sonunda çekilmiş ve ne kendisinin ne de ailesinin beğendiği fotoğraf şöyle:
Şimdiyse adı bilinmeyen New England’lı bir koleksiyoncu, Massachusetts eyaletinin Springfield şehrindeki bir satışta bulduğu dagerreyotipinin, Emily Dickinson (sol) ile arkadaşı Kate Scott Turner’ın 1859’da çekilmiş bir fotoğrafı olduğunu öne sürüyor. Devamı »
Dün, sinema tarihinin önde gelen isimlerinden Alfred Hitchcock‘un doğum günüydü. Bir gün rötarla da olsa, bize Vertigo, Arka Pencere ve Rebecca gibi filmleri veren ünlü yönetmenin doğum gününü kutlamak adına, huzurlarınızda, Boing Boing aracılığıyla, Hitchcock’un kendi filmlerindeki, kimileri gerçekten fazla gizli olan (neredeyse) tüm gizli rolleri:Devamı »
William Faulkner’ı bu sayfalarda daha önce kokteyl tercihleriyle ağırlamıştık. Bugün doğrudan kendi sözlerine yer vermek istiyoruz. Geçtiğimiz haftalarda yazarların reklamlarda oynaması da dahil olmak üzere para kazanma biçimleri tartışılmıştı. Burada Faulkner 20. yüzyıl edebiyatının en hakiki seslerinden biri para, yazmak ve hakikat arasındaki ilişkiye dair konuşuyor. 1947 baharında Mississippi Üniversitesi’nin İngiliz Dili Edebiyatı Bölümü’nde, bir hafta boyunca her gün bir başka sınıfa giren Faulkner, başlarında profesörleri olmayan öğrencilerin sorularını yanıtlamış. Kendisiyle yapılan bu soru-cevap seansının seçtiğimiz bazı kısımları çevirmek istedik; tamamınıysa This Recording‘de okuyabilirsiniz. Ben daha da okuyacağım diyenler ayrıca Conversations with William Faulkner (William Faulkner’la Söyleşiler) adlı kitaba bakabilirler. Üstüne bir de Faulkner’ın kendi eserlerini okuyacağım diyenler de Yapı Kredi ve İletişim yayınevlerine bir göz atabilirler (ayrıca Cem Yayınları’nda, ancak sahaflardan bulunabilecek olanDevamı »
Yarattığı karakterler neredeyse kendi ününü aşan yazarlardan biri olan Robert Louis Stevenson, görünüşe göre oldukça tatlı ve düşünceli bir yazarmış. Nitekim Stevenson Samoa’da yaşadığı dönemde, doğum günü Noel’e geldiği için üzülen Amerikan delegesinin kızına kendi doğum gününü vermiş…
Stevenson, ne yazık ki Türkçede iki üç kitabı onlarca yayınevinden basılan, geri kalan çalışmalarının ise yüzüne bakılmayan yazarlardan. Örneğin Dr. Jekyll ve Bay Hydeİletişim, Can, İthaki ve Oğlak dahil olmak üzere on iki yayınevinden çıkmış (bonus olarak bir de çizgi romanı var). Define Adası‘nı yine birçok yayınevinin yanı sıra Oğlak, İş Bankası yayımlamış. Birkaç resimli çocuk kitabından başka, yazarın, Dost Kitabevi’nin Babil Kitaplığı’ndan çıkanSesler Adacığı adlı eseri bulunuyor.Devamı »
Wes Anderson filmlerinin kendine özgü ve çarpıcı bir görsel tarzları olduğunu inkâr etmek güç. Tenenbaum Ailesi ve The Darjeeling Limited gibi filmlerde gönüllerimizde taht kurmuş olan Anderson’ın son filmi Moonrise Kingdom ne yazık ki vizyona girdiği gibi kayboldu. Ama bu sırada dileyenler Madridli sanatçı Hexagonall‘ın hazırladığı “Wes Anderson Alphabet”iyle (Wes Anderson Alfabesi) Anderson ihtiyaçlarını giderebilirler. Henüz tamamlanmamış olan alfabede her harf bir Wes Anderson karakterine tekabül ediyor. (Tahmin edin W kim!) Aşağıda Flavorwire’ın seçkisini görebilirsiniz. Tüm çalışmalar için buraya, poster satın almak için de buraya buyurun.
Koltukname olarak yazarların seslerini dinlemeyi ve paylaşmayı seviyoruz. Daha önce Freud‘dan ve F. Scott Fitzgerald‘dan kayıtlar paylaştık. Bugün de Charles Bukowski‘nin türlü tonlarda şiir okuyuşlarıyla karşınızdayız.
Charles Bukowski, şairdir ve sarhoştur. Avantgart sanatın her türünü arşivleyen ve paylaşan inanılmaz dost canlısı ve internetin eski sakinlerinden UbuWeb‘in son şahaneliklerinden biri, Bukowski’nin şiirini ve sarhoşluğunu bize aynı anda sunması oldu. Bukowski şiirini okurken bir yandan komşularına girişiyor, sonraları yanındakilere laf atıyor; kayıtların içinde ilerledikçe ne kadar içtiğini kestirmeye başlıyor insan. İçmekten değil de kan kanserinden ölmüş olması elbette dikkate değer. Ama daha dikkate değer olan kendi şiirlerini nasıl yorumladığı. Bukowski’nin ilk kayıtlarından “At Terror Street and Agony Way”de (1968) ilk şiirle en son şiir arasında Bukowski’nin sesinde Devamı »
Karl Marx ve Sigmund Freud’un çalışmaları öyle esaslıdır ki, teorilerini bilen bilmeyen herkesin bakış açısına yön verdikleri söylenir. Gerçekten de “Kızlar babaya düşkün olur” vari laflar insanların ağzından düşmez. Freud’dan ziyade Lacan’a itimat edenler, Freud’un şahsen sapkınlıklarla dolu olduğunu düşünenler bile psikolojik analizleriyle başta bilinçaltı olmak üzere insan doğasına dair düşüncelerde çığır açmış olduğunu yadsıyamaz.
Freud 1938 yılında Nazi yönetimindeki Avusturya’dan kaçarak kuzey Londra’ya taşınmış, yalnızca birkaç ay sonra, 7 Aralık’ta da BBC Radyo’dan bir ekip tarafından ziyaret edilmiştir. 81 yaşında çene kanserine yakalanmış olan Freud, çektiği acıya rağmen BBC’ye İngilizce bir röportaj vermiştir. Ve böylece günümüze psikoanalizin babasının (naçizane fikrimize göre dedesi de Dostoyevski oluyor) bilinen tek Devamı »
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çoğunlukla romanlarıyla –başta Bin Dokuz Yüz Seksen Dört olmak üzere– tanınan George Orwell, aslında bir o kadar da önemli bir deneme ve eleştiri yazarıdır. Katalonya’ya Selam‘ın yanı sıra, “Why I Write” ve “A Nice Cup of Tea” gibi birçok inceleme/eleştiri yazısı ve makale kaleme almıştır. Bu önemli yazarın edebiyat dışı eserlerini de bir gün Türkçede görmeyi umuyoruz (bkz. “Neden bu kadar geç?“). O güne dek, Orwell hayranlarına bir tadımlık niyetine, bir başka önemli makalesinin, “Politics and the English Language”in sonlarına doğru verdiği listeyi sunuyoruz. İşte Orwell’den yazarların mutlaka izlemesi gereken altın kurallar:Devamı »
Centrala için çalışan Mimar Jakub Szczęsny, Varşova’nın Wola mahallesinde Etgar Keret için en geniş noktası 133, en dar noktası ise 71 santimetre olacak bir ev tasarladı. Savaş öncesi ile komünist döneme ait iki yapının arasındaki boşluğa yerleştirilecek olan Etgar Keret Evi‘nin, mahallenin tarihini sembolize edeceğini söylüyor Szczęsny. Ev, İsrailli Keret için bir sığınak olmanın yanı sıra, onun Varşova’da bulunmadığı zamanlarda da diğer yazar ve Devamı »
20. yüzyılın en önemli edebiyatçılarından biri olan Kurt Vonnegut, Flavorwire’ın şahane listelerinden birinin aracılığıyla ulaştığımız bu kısa videoda, üç farklı kurgu biçiminin grafiğini çiziyor. Bunların sonuncusu, bilgisayarların bile anlayamayacağı kadar karışık. Bakalım hangi hikâye olduğunu çıkartabilecek misiniz?
Canı gönülden sevdiğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkiye’deki çeşitli edebiyat etkinlikleri, edebiyat kuruluşları vb.’larının “adı” olmaya devam ediyor. soL Portal’ın haberine göre, Gülhane Parkı’nın girişindeki Alay Köşkü, Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi olarak yenilenmiş ve “Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün yazar örgütlerini daveti üzerine, TYS gibi PEN de bu güzel mekânda edebiyat etkinlikleri yapacak.”
Tanpınar’ın 1950’de kurucu üyeleri arasında yer aldığı PEN Türkiye, 2012 içerisinde müze-kütüphanede sekiz tane etkinlik yapacak. Bunlardan ilki, 25 Şubat Cumartesi 14:30-16:00 arası yer alacak olan, “Dünya Yazarlar Birliği PEN, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Öykü”:Devamı »