Haftanın Eğlencesi: Mad Men’in içkileri (ve Old Fashioned tarifi)

old fashioned

Bize yedi yıldır Don Draper’ın hikâyesini anlatan Mad Men, dün oynanan finalle sona erdi. Diziyle ilgili birçok şey söylenebilir ama şimdilik neredeyse başrolü çalan bir şeye yöneltmek istiyoruz dikkatimizi: içkiye. Zira Amerikan modasının, siyasetinin ve tütün endüstrisinin farklı yıllarını bize neredeyse içten denecek bir üslup ve bazen sinemaya yaklaşan bir görsellik, ayrıca da şahane oyunculuklarla aktaran dizide sigaradan daha fazla tüketilen tek şey alkol.

Kadın-erkek, genç-yaşlı, reklamcı, müşteri, siyasetçi… bir odası olan herkesin odasında bar, odası olmayanların da odası olanlardan aldıkları kadehleri var. Sabah-akşam, hastalık-sağlık fark etmiyor. Başına herhangi bir şey gelen kendini şişenin önünde buluyor. Bu kadar içkiye bu kadar az sarhoşluk sahnesi oranı da herhalde yine bu diziye özgü. Gerçi geçen zaman zaman Don Draper’ın bile içkiyi kaldıramadığı anlar olduğunu gördük ve şaşırdık. Neredeyse yakıştıramadık.Devamı »

John Steinbeck usülü mantarlı risotto

John Steinbeck, William Demby, Giuseppe Ungaretti

İngiliz fotoğrafçı ve yazar Mark Crick, Kafka’nın Çorbası adlı kitabında, “Ünlü yazarlar ne tür yemek tariflerini verirlerdi?” sorusunun yanıtını arıyor. Altbaşlığı “14 Tarifle Dünya Edebiyatı Tarihi” olan kitap, Jane Austen’dan Graham Greene’e, on dört farklı yazarın üslubunda yemek tarifi veriyor. Takipçilerimiz edebiyat ve yemeğin ilişkisiyle nasıl yakından ilgilendiğimizi biliyordur. Bu yüzden en sevdiğimiz yemeklerden biri olan mantarlı risottoyu Steinbeck‘in tarifiyle sizlerle paylaşma fırsatını kaçırmak istemedik. Yazarın favori kokteylini merak edenleriyse buraya alalım.

Crick’in kitapları Türkçede Can Yayınları’nca basılıyorKafka’nın Çorbası‘nın yanı sıra Sartre’ın Lavabosu ve Machiavelli’nin Bahçesi‘ne de ulaşabilirsiniz. Aşağıdaki alıntı da dahil olmak üzere hepsi Gülden Şen çevirisi.

Crick’in bu klasik yazarın üslubunu iyi tutturup tutturmadığını merak edenler ise Steinbeck’in tüm eserlerine Sel Yayınları’ndan, üstelik Tomris Uyar ve Ayşe Ece gibi isimlerin çevirileriyle ulaşabilirlerDevamı »

Aşk şarkıları ve tereyağlı ekmek

photo 1

Martın ortasını geçtik ve baharın geleceği bir kez daha belli oldu. Bahar diyince aklımıza gelen şairlerden T. S. Eliot’ın belki de en meşhur dizelerinden biri Çorak Ülke‘dendir (İngilizcesi için şuraya bakabilirsiniz, Cevat Çapan’ın güzel çevirisini Çağdaş İngiliz Şiiri Antolojisi‘nde bulabilirsiniz). Ezra Pound’a ithaf edilen şiir, “Ölülerin Gömülmesi” adlı bölümle, şu satırlarla başlar: “Ayların en zalimidir nisan, leylaklar / Açtırır ölü topraktan, yoğurup.”

Fakat henüz zalim nisan gelmedi. Bu yüzden bugün bir aşk şarkısından yola çıkarak bir tarif paylaşmak istiyoruz sizlerle. Türlü edebi incelemelere konu olmuş, tartışılmış bir aşk şarkısı: Alfred Prufrock’ın Aşk Şarkısı. Kahve kaşıklarıyla ömrünün tutarını çıkaran Alfred Prufrock’ın şiirine yakışacağını düşündüğümüz çok basit bir tarif hazırladık. İngilizcesini şuradan okuyabileceğiniz şiirin Can Yücel çevirisi tezlere konu olacak derecede ünlü. (Çeviri maalesef elimizde yoktu; internette yaptığımız araştırmada Yücel’e ait olduğunu düşündüğümüz, aşağıdaki çeviriyi bulduk. Belki elinde çevirinin baskısı olan okuyucular bizimle görselini paylaşabilirler.)

Devamı »

Yemek üzerine okumak

Pieter-Claesz-naturmortYemek kültürüyle olan ilişkimizi bizi takip edenler artık biliyor. Sadece yemeyi, pişirmeyi, tarif okumayı değil, aynı zamanda yemeğin ve mutfak kültürünün edebiyatla, televizyonla, görsel sanatlarla ilişkisine bakmayı da çok seviyoruz. Bugün de Türkçede yemek tarifi değil de yemek üzerine, yemek kültürü, siyaseti, sosyolojisi üzerine okumak isteyenlerle paylaşmak için bir liste başlatmak istiyoruz. Başlangıç, diyoruz; zira her yeni liste gibi eksik ve sürekli güncellenmeye muhtaç olacak. Elbette yorumlarınızla da büyüyecek.

Listede yalnızca Türkçe (çeviri ya da telif) kitaplara yer verdik; çünkü başka dilleri de kapsayan bir liste hem imkânsız oranda büyüyecek hem de Koltukname’nin Türkçe internete katkıda bulunma çabasına özel bir yardımı dokunmayacaktı. Yabancı yayınevlerinin kataloglarında gezindiğimizde özellikle yemek sosyolojisi ve yemek siyaseti alanının hızla genişlediğini görüyoruz. Dileğimiz hem bu külliyat çevrilsin hem de Türkçe eserler yazılsın, Türkiye’de de akademide yemek kürsüleri olsun!Devamı »

Atina patatesleri, Romanya atları ve bir belgesel

ImageYunanistan’da krizin patlak vermesinin ardından neredeyse üç sene geçti. Yunan halkının geniş kesimleri, krize tasarruf tedbirleri ve IMF paketleriyle müdahale etmek isteyen hükümete öfkesini sokakta gösterdi, bazı zamanlarda çok da yaratıcı oldular. Bu üç sene zarfında gelen giden hükümetler, Almanların akıl göstermeleri, seçimler ve sağcıların seçim sandıklarındaki yükselişleri, gidişatı temelde değiştirmedi. Kriz derinleşti, insanlar yoksullaştı. Sonunda Yunanistan kendisini insani bir krizin içinde buldu

Sendikaların ve sol partilerin örgütlü mücadele çağrıları yankı buldu, geniş ve ses getiren grevler yapıldı. Fakat hayatın gündelik akışının çok ciddi bir biçimde bozulması ve insanların gıda alamamalarıyla birlikte daha spontane gelişen çözümler de ortaya çıktı. Aşağıda seyredebileceğiniz belgeselden öğreniyoruz ki, şu anda Yunanistan’da yirmi kadar para kullanmayan değiştokuş sistemi var. İnsanlar hükümeti, yasalarını ve bankalarını devre dışı bırakarak kendilerine geçici de olsa alternatif bir sistem yaratmaya çalışıyorlar.Devamı »

Poe’nun konyak tutkusu

Koltukname’nin 1. yaşını kutlarken de değindiğimiz gibi, Yemek Kültürü bölümümüzde yemeğin ve elbette içkinin edebiyatla buluşmasına sık sık yer veriyoruz. Dün paylaştığımız, ellerinde kadehlerle dağıtan yazarlar albümünün yanı sıra, daha önce yazarların favori atıştırmalıklarını ve kokteyllerini de tarifler eşliğinde yayınlamıştık. Zaten edebiyat camiası da yeme-içme sevdasını dillendirmekten kaçınmaz.

On gün sonra 204. doğum gününü kutalayacak olan Edgar Allan Poe’yla içkinin –ve gecenin– birbirlerine daha özel bir şekilde bağlı olduğu söylenebilir. Daha önce birkaç kere bahsettiğimiz Paper and Salt adlı blog, son yazılarından birinde Poe’nun konyak tutukusundan bahsetmiş, yazıya bir de tarif eklemiş. Özellikle yirmili yaşlarında elinde bir şişe konyak olmadan dolaşmayan Poe, kırkına geldiğinde içkiye neredeyse tövbe etmiş. Gençliğinde içtiği içkilere bol bol kumar da eşlik ediyormuş. Neredeyse her türde eser vermiş şair-yazar Poe hayatı boyunca parasızlıkla, soyulmakla, ihanetle ve bir yere yerleşememekle boğuşup durmuş. Poe’nun konyak tutkusu öyle meşhurmuş ki, 1978’den bu yana yazarın mezarına her yıl konyak şişeleri bırakan hayranları bile mevcut (Can Yücel ve şarap durumundan farklı olarak kimse mezarda içki mi olur, diye mezarını kırıp dökmemiş). Daha fazla bilgi edinmek, hatta gezinmek isteyenler Poe Evi ve Müzesi‘ne, yahut Poe Müzesi‘ne uğrayabilir. (O taraflara gidemeyip eserlerini okumak isteyenler Dost Kitabevi’nin Bütün Öyküleri ile İthaki Yayınları’nın Bütün Hikâyeleri ve Bütün Şiirleri‘ne göz atabilir.)
Devamı »

Yetişkinler için Hansel ve Gretel keki

hansel-and-gretelYılın birkaç hafta öncesine kadar, Noel kutlanan ülkelerde yoğun bir zencefil ve diğer çeşitli yoğun aromalı baharatların kullanıldığı, bol içki ve tatlının tüketildiği bir dönemdeydik. Sıcak şarap, baharat ve alkolü bünyesinde birleştirmiş şahane bir icattır mesela. Zevkle takip ettiğimiz Yummybooks da mevsime de uyarak bol zencefilli, pekmezli, kakuleli, ama aynı zamanda biralı bir kek yapmış. Karanlık ve yapışkan bu keki isterseniz Grimm Masalları‘nı okurken, isterseniz masalları eleştirdiğiniz dost sohbetlerinde yiyebilirsiniz.

Tarife geçmeden önce, Grimm Kardeşlerin kimi –hatta çoğu– masallarında yer alan şiddet ve dehşet öğelerine değinmesek olmaz. Bu konuyu her açıdan tartışan derli toplu The New Yorker makalesinden özetlemek gerekirse, Grimm Kardeşler masallarındaki temelinde zalimlik aslında onları bu masalları derledikleri sözel olarak nesilden nesile aktarılan halk hikâyelerinden kaynaklanıyor. Grimm Kardeşler satışlarla tavırlarını değiştirmiş ve kitaplarının sonraki baskılarında birçok öğeyi değiştirmiş, kötü anneyi üvey anne yapmış, çocuklarını terk eden babalara pişmanlık duyguları atfetmişler.Devamı »

Nasıl zengin olunur ya da bir soğan hikâyesi

an everlasting mealYemek Kültürü bölümümüzden anlaşılacağı üzere, sadece yemek yapmayı ve yemeyi değil, aynı zamanda yemek üzerine okumayı da çok seviyoruz. Belki de bu yüzden içinden sadece bir iki tarifi denediğimiz yemek kitaplarımız raflarımızı bol bol işgal etmesine utanmadan izin veriyor, hatta alıp başucu kitabı yapıyoruz.

İşte bu yüzdendir ki, kitap tanıtımlarına yer vermememize rağmen, çok sevdiğimiz Chocolate & Zucchini‘de okuduğumuz yeni kitabın haberini paylaşmadan edemeyeceğiz. Tamar Adler‘in kaleme aldığı ve pek ünlü Alice Waters‘ın önsözüyle yayımlanan An Everlasting Meal: Cooking with Economy and Grace (Bitmeyen Yemek: Tasarruflu ve İncelikli Yemekler), “Nasıl başlanır” adlı bir bölümle açılan, “Bir yumurtaya uçmayı nasıl öğretirsiniz” gibi başlıklarla devam eden bir çalışma. Hem başlıklardan hem de kitapla ilgili yorumlardan anlıyoruz ki bu bir “tarif” kitabı değil, bir “mutfak” kitabı. Okuyacakların amatörler olduğunu unutmadan, mutfağın hem tasarruf edilen hem de zerafetlerin sergilendiği bir yer olduğu göz önüne alırak yazılmış. Her iyi yemek kitabı gibi, tuz miktarından çok daha fazlasını anlatıyor. Devamı »

“Sanat ve Yemek” üzerine

Feasting on Art’ı sizlere daha önce tanıtmıştık. Sanat ve yemek arasındaki ilişkiyi tarifler de vererek kurcalayan bu blog sadece natürmort değil, çok farklı mecralardan besleniyor. Arada haberler de veriyor ve biz de böylece muhtemelen hiç gidemeyeceğiz sergileri uzaktan sevme şansına kavuşuyoruz. İşte Art + Food: Beyond the Still Life (Sanat ve Yemek: Natürmortun Ötesi) sergisini de bu blog‘dan öğrendik.

Crave Sidney Uluslararası Yemek Festivali kapsamında görülebilecek sergi, natürmortun ötesine geçecek şekilde görsel sanatlar ve yemek ilişkisini ele alıyor. Son derece gündelik tüketilen gıdalar söz konusu çoğunlukla. Devamı »

Agatha Christie ve incirli portakallı çörek

Polisiye seviyoruz. Polisiye okumayı da polisiye yazarları hakkında okumayı da çok seviyoruz. Agatha Christie ilk okuduğumuz polisiye yazarıdır ve tahminimizce memleketteki çoğu okur için aynı şey söylenebilir. Son okuduğumuz olmadı ama. Patricia Highsmith’in yeri ayrıdır mesela. Ripley serisi olsun, diğer romanları olsun, büyük klasiklere benzetilmesi boş yere değil… İyi bir polisiye yazarıyla ilgili çok şey anlatır. Yazarın insanlara bakışı, yazarın sınıfı, yazarın kente, sokaklara, suça ve masumiyete bakışı. Yine iyi bir polisiye serisi tutarlıdır, aynı detektif ya da Ripley’de olduğu gibi aynı “suçlu” bütün seride karşımıza çıkar, tanıdık, bilindik bir karakter olur, hikâyeye bir devamlılık hâkimdir.Devamı »

Müzik kopyalamak neden domates ekmeye benzer

Daha önce GDO konusuna Yemek Kültürü başlığı altında değinmiş ve şöyle demiştik:

Gıda, sadece GDO konusuyla değil, tüm üretim ve tüketim ilişkileriyle birlikte siyasetin esas konularındandır.

Daha önce müzik paylaşmakla ilgili engeller üzerine de yazmıştık. Hem GDO konusuna olan bu merak ve Monsanto adlı GDO devi şirketin yaptıklarını bilmemiz, Boing Boing’de gördüğümüz yazıyı okumamızı kaçınmaz kıldı. Başlık şöyle: “Musicians on file-sharing, record industry as Monsanto” (Müzisyenler dosya paylaşımı ve müzik endüstrisinin Monsanto’ya benzemesi üzerine konuşuyor). Müzik endüstrisi neden Monsanto’ya benzetilsin?Devamı »

Yazarların atıştırmalıkları

Yazarlar ve yemekler üzerine gitmeye devam ediyoruz. Atıştırmalıklar, ayakta yazmayı ve asla disiplinsizliğe kapılmamayı tercih eden Goethe dışında herhalde her masa başında, sehpa üstünde, koltukta, kafelerde, parklarda, yazanın el alışkanlığından sayılabilirler. Bazen alışkanlıklardan takıntılara dönüşürler. Kahve, bizim memlekette çay en tanıdıklarından da olsa, bazıları (Walt Whitman gibi) istridye ya da (Lord Byron gibi) sirke de alabiliyormuşDevamı »

TV’den masaya: dizilerden yemek tarifleri derlemek

Koltukname olarak edebiyat ile yemek arasındaki geçişleri keşfetmeyi, yazarlardan tarifleri (Sylvia Plath, Ernest Hemingway, Emily Dickinson) çevirmeyi pek seviyoruz. Haftadan Kalanlar‘da ise mutfakta aklımıza düşenleri paylaşıyoruz. Sinema ile yemek arasındaki tuhaf rastlantıları da paylaşmışlığımız var. Bugünün haberi ise bir HBO dizisinin yemek kitabının çıkıyor olması. Önümüzdeki hafta 5. sezonunun finali yayınlanacak popüler vampir ve tüm yaratıkların dizisi True Blood‘ın sezon finalinin hemen ardından yemek kitabı satışa sunulacakmış. Kitabın adı True Blood: Eats, Drinks, and Bites from Bon Temps.Devamı »

Yiyeceklerden nesneler

Yemek Kültürü bölümümüzde kalorilerin siyasetinden Miles Davis’in etli kurufasülye tarifine kadar birçok habere yer verdikten sonra, şimdi de huzurlarınıza gerçekten farklı ve eğlenceli bir çalışmayla çıkıyoruz: Çeşitli yiyeceklerden hazırlanan nesneler. Dan Cretu portakal kabuğu, salam, domates, patlamış mısır vb. gördüğünde zihninde yeni bir yemek tarifi değil, spor ayakkabılar, bisikletler, fotoğraf makineleri canlanıyor. Bunların zihninde canlanmasıyla da yetinmiyor, hayallerini gerçeğe dönüştürüyor. Böylece, Flavorwire aracılığıyla karşılaştığımız bu eğlenceli işler ortaya çıkıyor. Dikkat, karnınız acıkabilir.

Bir kalori bir kalori daha: kalorilerin siyaseti

Food Politics sitesinin (ve aynı adlı kitabın yazarı) Marion Nestle şimdi de Malden Nesheim’la birlikte Why Calories Count (Kaloriler Neden Sayılıyor) kitabını yazmış. Hem yemek kültürü hem de sağlık/diyet kültürüyle ilgilenenlerin, muhtemel ki yemek üzerine okumayı seven herkesin ilgisini çekecek bir kitap. Maalesef henüz alamadık, okuyamadık. Bu yazıda okuyanların yalancısı olacağız.

Bunu vesile edip buradan memleket yayıncılarına sesleniyoruz: Yemek kitaplarının iyice paylarının arttığı bu günlerde biraz da gıdanın siyaseti üzerine kitaplar çıksa hoş olmaz mı? Aklımıza gelen Türkçe örnekleri de eklemeden geçmeyelim. Sinek Sekiz Yayınevi, Slow Food Devrimi‘nden Permakültüre Giriş‘e kadar ekolojik tarım ve gıda tüketimi üzerine çok güzel kitaplar yayımladı. Son olarak memleketimizde de denemelerini görebileceğimiz ekoköyler üzerine bir kitap yayımlamışlar.Devamı »

Günlük içecekler mikroskop altında

Bugünkü haberimizi Haftanın Eğlencesi yapıp yapmamayı çok düşündük, ama nihayetinde kimilerinin keyfini kaçırma ihtimali bulunduğundan “eğlence” başlığı altında yayımlamaktan kaçındık. Huzurlarınızda, sevilen içeceklerin mikroskop altındaki görüntüleri var. Flavorwire aracılığıyla ulaştığımız bu çalışma, fotoğrafçı William LeGoullon‘un Fingerprints of Drinkable Culture (İçilebilen Kültürün Parmakizi) dizisinden. LeGoullon,

dünyada insanlar tarafından yapılmış en çok tüketilen beş içeceği bilimsel numune gibi kabul edip, mikroskop altında fotoğraflarını çekmeden önce her sıvı örneğinin kurumasını bekliyor. Ortaya çıkan görseller, içilebilen kültürün parmakizlerini, bir sanat tüketimi hareketi olarak analiz etme imkânı tanıyor.

Fotoğraflar bize bir başka “numune” çalışmasını, “Numune kutularındaki portreler“i hatırlatıyor. LeGoullon da, Michael Mapes gibi bilimsel bir aracı asıl işlevinin dışında bir amaç için kullanarak ortaya son derece rahatsız edici sayılabilecek görüntüler çıkartıyor. Özellikle kolanın baloncuklu ve biranın damarlı görünümleri ilgimizi çekti. Sıradan içeceklerin sıra dışı ham halleri hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Kahve

Devamı »

Müzikli ve yemekli, gecikmiş bir Bloomsday kutlaması

Geçtiğimiz cumartesi, yani 16 Haziran, Bloomsday‘di. James Joyce‘un başyapıtı Ulysses‘in kahramanı  Leopold Bloom‘un 16 Haziran 1904’te geçirdiği o uzun günün anısına 1954’ten (yani kitabın 50. yıldönümünden) bu yana her yıl kutlanan Bloomsday’de (Bloom’un Günü), Joyce severler Dublin’de toplanarak Bloom’un izinden gidiyor ve kahramanın Ulysses‘te uğradığı pub’larda biralar içiyor, romandan kostümler giyiyor, hatta maratonlar düzenliyorlar.

Ne yazık ki Joyce Türkçe haberlerde kutlamalardan ziyade telif sansasyonlarıyla yer almaya devam ediyor. Nitekim bu yıl Bloomsday’i hatırlayan pek olmadı — biz de bunu fırsat bilerek birkaç gün gecikmeli de olsa Joyce’u ve destanının başkahramanı Leopold Bloom’u sevdiğimiz blog‘ların yardımıyla anmak istedik. Melville House, Ulysses‘in “Sirenler” Devamı »

Yazarlardan kokteyller

Yakınlarda Bukowski’nin bir içip bir şiir okuduğu kayıtlarından bahsetmiştik. Yazarlar ve yemekleri kadar yazarlar ve içkileri de sıkça rastlanılan bir konu. Ama buralardan tarif çıkarmak The Kitchn‘in hediyesi olmuş. Pratik, ev tipi tariflerin sitesi The Kitchn, daha ziyade Amerikalılardan oluşan bir listede yazarları sevdikleri kokteyllerle eşleştirmiş. Ortaya bol alkollü ve renkli bir liste çıkmış.

Bu yaz günlerinde çoğumuzun favorisi kitap okumak ve soğuk bir şeyler içmek olduğundan, hepimize ilham vereceğine inanıyoruz. Kim bilir, belki de yakında dinlenilen müziğe içki eşleştiren Drinkfy‘ın edebi versiyonu çıkar. Ya da belki edebi müzik listeleri gibi edebi içki listeleri de hazırlanır kitapların yanına. Belki sizin zaten vardır?Devamı »

Nancy Reagan, Miles Davis ve etli kuru fasulye

Güzel adamlardandır Miles Davis. Müziği bir yana, kendisi de güzel giyinir, kayıtlardan gördüğümüz kadarıyla güzel bakar. Hem bir trompetçi hem de besteci. Caz dinleyip Miles Davis dinlemeyen yoktur herhalde. Bu The Guardian yazısında sadece kıyafetlerini anlatan uzun bir paragraf bulabilirsiniz. Blues Brothers tarzından, Avrupalı terzilerin elinden çıkma takımlara, funk kıyafetlere Miles Davis bir dönemi tüm renkleriyle yaşamış. Ayrıca John Lennon’la basketbol oynamışlığı bile var. Yok canım, demeyin, videoya bir bakın:Devamı »

Tanışınız: Feasting on Art

Tanışınız: bölümümüzde bugüne dek –tesadüfen– sinemayla ilgili sitelerden örneklerle ilerlemiştik. Öte yandan Koltukname’de edebiyat ve yemek ilişkisine değindiğimiz, hatta tarifler verdiğimiz oldu. Şimdi de güçlerimizi birleştirip bu ilişkiyi resim üzerinden kuran Feasting on Art‘tan (Sanattan Ziyafet Çekmek) bahsetmek istiyoruz. Ünlü yemek magazini Saveur‘ün “Sites We Love” (Sevdiğimiz Siteler) arasında gösterdiği, üçüncü yılına giren Feasting on Art, hız kaybetmeyen, aksine kendini geliştirip güzelleştiren sitelerden. (Söylemeden geçmeyelim: Saveur 2012 Ödülleri açıklandı. En iyi seyahat blog‘larında Istanbul Eats, Yılın En İyi Yemek Yazısı ise Café Fernando‘nun Chez Panisse yazısı birinci  oldular).Devamı »