Her şakada bir ciddiyet vardır

Alaa Wardi’nin dış görünümüne bakıldığında, Londra, Paris, Köln ya da New York’ta rastlayabileceğiniz gençlerden bir farkı olmadığını düşünebilirsiniz. Hatta onun gece kulüplerinde sahne alan bir DJ olduğunu da tahayyül etmeniz zor değil. Gerçekten de, Alaa her gün sahne alıyor. Ama gerçek bir kulüp ya da sahnede değil, YouTube’da. Tanınmış güncel parçaların espirili ve akapella versiyonlarını yayınladığı kanalı, 10 milyondan fazla kez izlenmiş bir fenomene dönüşmüş durumda.

İran asıllı olan Wardi, Riyad’da doğmuş ve büyümüş. Muhafazakâr Suudi Arabistan’da onun gibi sanatçıların topluma açık gösteri ve konserler düzenlemesi pek olası görülmüyor. Bunu farkeden Wardi de, 2011 yılında, kendi bestelediği bir parça için ilk videosunu evdeki bilgisayarının karşısında kaydetmiş. Sonra bir tane daha ve bir tane daha. Her denemesinde parçalarını biraz daha geliştirmiş. Sesiyle ya da kendi çaldığı enstrümanlarla ekler yapmış.Devamı »

35 yıllık bekleyiş biterken

Babooshka“,
Wuthering Heights“,
Cloudbusting“,
Running Up That Hill“,
Army Dreamers“,
Hounds of love“…

ve “The red shoes“,
And so is love“…

ve “Moments of Pleasure“,
Rubberband Girl“…

ve “James and the Cold Gun“…

Onu hatırlatmak için sıraladığımız şarkıların listesi daha uzar gider, bu kadarla yetinmek daha iyi olacak. Çünkü Kate Bush, 80’lerin tamamı ve 90’ların ilk kısmı boyunca sayısız liste başına imza atmış; dolayısıyla Kate Bush denince akan suların durması şaşırtıcı değil. Hatta bizim de dahil olduğumuz bir kesim için daha da fazlası söz konusu. O bir çığır açıcı, zarafetin müzikteki izdüşümü, “n’eylerse güzel eyler”i. İşte o Kate Bush, 35 yıl sonra ilk kez İngiltere’de 22 konserlik bir turne yapacağını ilan etti.Devamı »

Herkesin bir fiyatı vardır

LastDay6thRogerWaters-621
Roger Waters’ın The Wall konserinden bir sahne.

“Diktatör” kelimesi, malumunuz olan sebeplerle son dönemde ülkemizde çok sık telaffuz edilmekte. Ama kim diktatör, kim değil tartışmalarını dar ve kısır çerçevelere hapsetmeye de pek meğilliyiz. Özgürlüğün ve iletişimin bu kadar kolay ve çok yönlü olduğu bir zamanda diktatör olmak için ille de Hitler’e denk eylemlere imza atmak zorunlu değil.

Dünya üzerinde demokratik rejimler olduğunu iddia edip de gizli bir diktatörlük olan ya da hiç de demokratik olmadıklarını zaten beyan edip açık bir diktatörlük olan çok sayıda ülke var. En özgürlükçü, en çevreci, en demokratik yöneticiler olduklarını söyleyip vatanadaşlarına ölüm dahil her tür şiddeti uygulayanlar elbette en tehlikelileri. Koyun postuna bürünmüş kurtların etrafında ise envai çevreden insanlar bulmak mümkün. Buna müzisyenler de dahil. Hem de hiç beklemeyeceğiniz isimler bile.

Geçtiğimiz yılın yaz aylarında, Kazakistan’ın başkenti Almatı’da, rap müzisyeni Kanye West, çok seçkin konuklara ev sahipliği yapan bir otelde sahne aldı. 1991’den beri ortalam %90 oy oranıyla devlet başkanı “seçilen” Nursultan Nazarbayev‘in yeğeninin nikâhı sebebiyle düzenlenen gece için West’e ödenen tutarın 3 milyon dolar civarında olduğu gayriresmi kaynaklarca belirtilmişti. Nazarbayev, ülkenin doğal kaynaklarının gelirini hesaplarına aktarmakla ve sistemli işkence uygulamak gibi sayısız insan hakları ihlali yapmakla suçlanmakta.Devamı »

Amerika’nın en eski sol sesi artık yok

Hayatı, John Steinbeck ve Louis Begley romanlarının bir karışımı gibiydi. 1919’da New York’ta bir keman öğretmeninin oğlu olarak doğmuştu. Müzik, içinde öyle büyük bir tutkuydu ki, Harvard’daki sosyoloji eğitimini yarım bırakıp kendini tarihi folk şarkılarına ve güney eyaletlerinin blues müziğine adamıştı. Amerikan entelektüelleri siyahlardan “nigger” (zenci) diye bahsederken, o, ırk ayrımcılığına ve her tür yabancılaştırmaya karşı türkülerini neredeyse bir ömür söyledi. Onu televizyonlarda son olarak 18 Ocak 2009 tarihinde, ilk siyahi ABD Başkanı Barack Obama’nın görevi devralışında düzenlenen halk konserinde izlemiştik. Ve Pete Seeger, tek başına yazdığı bir tarih hüviyetindeki yaşamına, bu yılki Grammy ödüllerinin dağıtılmasından birkaç saat sonra nokta koydu.Devamı »

Kıldan tüyden konular

Saç, pek çok müzisyenin alametifarikası olarak bilinir. Örneğin Hendrix’in perması ya da Bob Marley’nin “dreadlock” stili herkesin zihninde yer etmiştir. Ama saç stillerindeki seçimler her zaman çok başarılı olamıyor. NME, müzik tarihindeki en kötü 25 saç stilini seçtiği bir liste hazırlamış. Biz de o listeden kendi seçtiğimiz “en kötü” 5 saçı aşağıya aldık:

1) Axl Rose

(Gerçek) Guns N’ Roses dağıldıktan sonra ne yapsa tutmayan Rose, kendisiyle özdeşleşmiş düz saçları ve bandanasından vazgeçip gulyabani olmaya karar verince radara yakalanmış. Artık obez, çirkin, başarısız ve fakat çok zengin bir müzisyenden fazlası olmayan Axl Rose için “Daha kötüsü var mı?” sorusunun cevabı hep “Evet”.Devamı »

Lucía’nın Paco’suna veda

Üzgünüz… Çok üzgünüz… Daha üç ay olmamıştı onu şehr-i İstanbul’da sahnede kanlı canlı izleyip dakikalarca ayakta alkışlayalı. Onu son kez izleyeceğimizi bilmeden bir sınava gider gibi hazırlanmış, eksi albümleri hatırlamış, kimisi doğduğumuz yıllardan bile yaşlı konser kayıtlarını hızla elden geçirmiştik. Şimdi ölümünün ardından konuşuyor olmak bizi derin kederlere boğuyor. Paco de Lucía, sadece yetenekli bir müzisyen, eşsiz bir gitarist, dev bir flamenko üstadı değil, tek başına çığır açan bir önderdi.

Portekizli annesi Lucía’yı onurlandırmak için kendine seçtiği lakabıyla, 60’ların başında müzik sahnesine çıkmıştı. Öyle bir aileden geliyordu ki, flamenko, günlük hayatın doğal bir parçasıydı. O yıllarda klasik flamenkonun genç ve tutkulu bir icracısıydı ama çok gecikmeden dünyada müzikle ilgilenen herkesin tanıyacağı “Entre dos Aguas” geldi. İki suyun arasındaki bu rumba, bir fenomen olan Fuente y caudal albümünün açılışıydı. Paco de Lucía’nın alameti farikası haline gelen bu parça, sadece Latin müziğinde ve Latin dünyasında değil, pop müzik dinlenen tüm dünyada bir “hit” olmuştu. Dahası (içimizden “halen” demek gelse de maalesef artık mümkün değil) birkaç gün öncesine kadar da konserlerinin vazgeçilmez parçası olmaya devam etmişti.Devamı »

Japonya’dan sıradışı bir skandal

Mamoru Samuragochi, uzun süre Asya’nın klasik müzikteki harika çocuğu olarak tanınmaktaydı. Geçtiğimiz günlerde 50 yaşına basan “Japonya’nın Beethoven’ı” lakaplı Samuragochi’nin bir itirafı, müzik dünyasında büyük şaşkınlık yarattı. Kısmi işitme engelli olan Japon müzisyen, eserlerinin bir hayalet besteciye ait olduğunu açıkladı. Hem de son 20 yıldır.

Samuragochi, hayranlarını kandırdığı için en derin üzüntülere gark olduğunu avukatı aracılığıyla belirtti. Avukatı Samuragochi’nin günahlarının bağışlanması için bir yol ve bunlara bir açıklama olmadığını sözlerine ekledi. Japon müzisyenin, bu duruma sebep olarak giderek kötüleşen işitme duyusu sebebiyle, eserlerinin en az yarısında bir başka sanatçıdan yardım aldığı da böylece ortaya çıktı. Bu hayalet müzisyenin adının Takashi Niigaki olduğu da iddialar arasında.

Samuragochi, 90’lı yılların ortasında bazı meşhur video oyunlarına bestelediği müziklerle tanınmıştı. 35 yaşındayken işitme duyusunu kaybetse de, çalışmalarına devam etti ve Hiroşima atom bombası kurbanlarına ithaf ettiği “Senfoni No. 1, Hiroshima” adlı eseriyle adını duyurdu. 2011 yılında bölgedeki tsunami felaketinde de bu eser, hayatta kalma çabalarının sembolü haline geldi.Devamı »

Arapça bilmeden “hepinizi I love you”

Ülkemizde de pek sevilen bir yarışma formatı olan Yetenek Sizsiniz programı, dünyanın en ücra köşelerinde bile düzenleniyor. Hatta yerel kanallar bile, Yetenek sizsiniz Çamlıhemşin gibi adlarla kendi yıldızlarını arayabiliyorlar.

Ortalama TV izleyicilerinin bu kadar yüksek ilgisi varken Arap dünyasının da bu yarışmadan mahrum kalması düşünülemezdi. Çekimleri Lübnan’da gerçekleştirilen Arabs Got Talent adlı yarışma da Fas’tan Irak’a\ tüm Arap ülkelerinde en çok izlenen üç programdan biri olmayı başarmış durumda. Buraya kadar olan durumda bir sıradışılık söz konusu değil. Sıradışı olan, yarışmanın son üç kazanma adayı arasına, Arapçayı çat pat konuşan, 23 yaşındaki Boston’lı Jennifer Grout’un kalması.Devamı »

Haftanın Eğlencesi: Yeşilcam Artizleri

Bu haftanın eğlencesi, tasarımcı Selahattin Birgül‘den geliyor. Birgül, Türkçeye Çılgın Hırsız olarak çevrilen Despicable Me filminin sarı yaratıklarını almış ve “Yeşilçam artizleri”ne dönüştürmüş. Biz pek şeker bulduk. Birgül’ün diğer çalışmaları burada. Bu sırada henüz görmediyseniz filmin Pharrell Williams imzalı şarkısı, “Happy” için dünyanın ilk 24 saatlik klibi çekildi. Ona da buradan göz atabilirsiniz. 24 saat bana fazla, 4 dakika yeter diyenler için kısa klip Birgül’ün çalışmalarının altında. (Sosyal Me aracılığıyla.)

despicable_me_yesilcam_artizleri-bodi-ekremDevamı »

“Senin paran burada geçmez”

Sevgili Morrissey,

Açıklıyorum: Şarkı sözlerinin, sesinin ve albümlerinin tutkulu bir hayranıyım.

Seni görmek için defalarca bilet aldım, yeniyetme zamanlarımda duygularımı ve düşüncelerimi şekillendirdin ve bugünkü sanatsal kaçamaklarım üzerinde de büyük etkin oldu.

Benim için o kadar önemliydin ki, bir seferinde Almanya’da seninle tanışma şansım olmuştu ve beni görüp benden hoşlanmama ihtimalin olduğunu düşünüce bu şansı kullanmama kararını oracıkta vermiştim.

Sormak istiyorum: Nasıl olur da üzerimde böyle büyük bir etkin olur?

İkinci olarak da: Gazetede hasta olduğunu okudum. Umarım hızla iyileşirsin. Ama okuduğum bir başka şey vardı, doktorlar turneye çıkmamanı salık vermişler ve sen de müzik yapmak istediğini ama hiçbir plak şirketinin ilgilenmediğini söylemişsin.

Bunun üzerine düşündüm ve bir deney yapmaya karar verdim.Devamı »

2013’te müzik dünyasında (tuhaf) ne oldu?

Daha önce müzik dünyasının bize 2013’te bıraktığı ve dikkatimizi çeken güzide mahsüle göz atmıştık. Sanatçılar, dünyanın ahval ve şeraitinden etkilenseler de, biriktirmekten ve üretmekten vazgeçmiyorlar. Ama bunu yaparken, bir kısım oldukça tuhaf hikâyeye de imza atıyorlar. O garip hikâyelerden seçtiğimiz beş tanesi aşağıdaki gibi:

1) Daft Punk Prezervatifi

Temmuz ayında Daft Punk, “Get Lucky” adını verdiği prezervatif markasını piyasaya sürdü. Fransız ikilinin prezervatif üreticisi Durex’le işbirliğinden doğan markanın hedefi, yeni kaydedilen Random Access Memories albümünü kutlamaktı. Ürünlerin ambalaj tasarımı, albümün kapağından esinlenenmiş ve pek çok ünlü DJ’e de paket paket eşantiyon gönderilmiş. Ünlü DJ’lerin gösterilerinde çok sayıda şişirilmiş balon görüyorsanız markasına dikkatle bakın.

Devamı »

Ayın karanlık yüzü artık öksüz

Geçtiğimiz günlerde, müzik dünyasına yönelik çalışmalarıyla tanınan ünlü tasarımcı Storm Thorgerson, 69 yaşında kanser sebebiyle yaşamını yitirdi. Görsel tasarım dehası olarak gösterilen Thorgerson’un yarım yüzyıla yaklaşan kariyeri böylece noktalanmış oldu. Thorgers’un ardından Pink Floyd resmi sitesi ve David Gilmour, Thorgerson’un kaybı için ayrı ayrı mesajlar yayınladılar. Thorgerson’u hatırlamak için 60’lara doğru bir yolculuk yapmak gerek.Devamı »

İnternet müzik piyasasına taksitli alışveriş gelir mi?

iTunes internet mağazasının açıldığı günden beri ABD’deki müzik indirme sayısı ilk kez geriledi. Pazar araştırmaları yapan Nielsen SoundScan adlı şirketin bildirdiğine göre, müzik indirme adedi, 2013 yılında 1,34 milyar adetten 1,26 milyara düştü. Bu, %5,7’lik bir pazar daralmasına işaret etmekte. Albüm indirmelerinde ise önemsenecek bir değişim yok: 2012’de 117,7 milyon adet olarak gerçekleşen satışlar, 2013’te 117,6 adet olarak kayıtlara geçmiş.

Sektörü tanıyanlar, “streaming” olarak adlandırılan yeni hizmet türünün bu konudaki en önemli sebep olduğunu belirtiyorlar. Streaming hizmetine abone olan kullanıcılar, ortalama 10 Amerikan doları aylık ücret karşılığında, indirmeden sınırsız müzik dinleme hakkını satın alıyorlar. Böylece geniş depolama alanına sahip olması gerekmeyen internet bağlantılı müzik çalarlar ya da PC veya telefon aracılığıyla “on demand”, yani talep üzerine, müzik dinlemek mümkün oluyor.Devamı »

Reed’in ardından ölüm ilanı

Lou Reed de 2013 yılında aramızdan ayrılan kıymetliler arasında yerini aldı. Onu en azından müziği aracılığıyla tanıyan herkes, kaybının ardından büyük üzüntü duydu. Ancak hiç kimse, uzun yıllar birlikte Reed’in hayat arkadaşı olan ve onunla sonunda, Reed’in ölümünden beş yıl önce evlenen Laurie Anderson kadar derin bir kedere boğulmadı. Reed ve Anderson New York’un yaklaşık 170 km doğusundaki Springs’de yaşamaktaydılar. Anderson, Reed’in ölümünün hemen ardından yerel bir gazete olan The East Hampton Star‘ın ölüm ilanları sayfasına aşağıdaki ilanı verdi:Devamı »

Kurt Cobain öldü, ortaklık bitmedi

Kurt Cobain öleli neredeyse 20 yıl oldu. Genç yaşında intiharı seçen rock yıldızının ölmeden önceki fotoğraflarını görmüş olanlar, yüzündeki mutsuz, depresif, uyuşturucudan medet uman umutsuz hali anımsayacaktır. Oysa, ailesi tarafından ilk kez basına verilen çocukluk fotoğraflarında Cobain, her şeyden önce mutlu bir çocuk gibi görünüyor. Cobain’in biyografisini yazan Charles R. Cross’a göre de, küçük Kurt’ün çocukluğu, oldukça güzel geçmiş.

Muhtemelen fitili ateşleyen anne babasının daha sonra gerçekleşen boşanması olsa gerek. Zira bu olaydan sonra, ruhundaki fırtınaları, odasının duvarlarına “annemden de, babamdan da nefret ediyorum” yazarak göstermiş.Devamı »

2013’ten Kalanlar // Müzik

2013, direnişin, skandalların, kısacası genel olarak siyasi gündemin kültür-sanat gelişmelerinden daha ağır bastığı bir yıl oldu. Biz de Koltukname olarak ne yazık ki sizlerden istemediğimiz kadar uzak kaldık. Yine de sanat candır, diyerek, bu heyecan dolu yılı geride bırakırken siz sevgili okurlarımıza 2013’te haşır neşir olduğumuz albümler, filmler ve kitaplardan bir demet sunmak istedik. SevillaportakalıOptimusminimus ve Koltukname olarak naçizane listemize müzikle başlıyoruz. İşte 2013′te bizi heyecanlandıran albümler. (Diğer yılların listelerine buradan ulaşabilirsiniz.)

“Gözlerimiz yollarda kalmıştı” dedirten albüm: Push the Sky Away / Nick Cave and the Bad Seeds

Önce şu bilinsin, sitemlerimizi kendisine iletmek farz oldu. Gözlerimiz yollardaydı. 2004’teki Abattoir Blues/The Lyre of Orpheus sonrası yine ironi dolu Dig Lazarus, Dig!!!‘den sonra, Grinderman, Jesse James gibiler yandan kaynak yapınca, beş yıl beklemek zorunda kaldık.

Ortada yeni bir Bad Seeds albümü var ve hava daha az karmaşık, daha dingin. Çetenin has elemanı Warren Ellis’ten zaman zaman gördüğümüz çılgınlıklarına rastlamak olası değil. Bu haliyle The Lyre of Orpheus‘tan çok The Boatman’s Call‘a daha yakın. Ama elbette yine karanlık, yine özgün ve yine davetkâr. Cave birşeyler ürettiğinde, ona kayıtsız kalmak imkânsız.Devamı »

Roger Waters Yahudi karşıtlığı suçlamalarını yanıtlıyor

Geçtiğimiz hafta İstanbul’a gelen Roger Waters’ın The Wall gösterisi, Belçika’nın Werchter şehrindeki bir katılımcı tarafından, dünyadaki tüm kötülüğü sembolize eden domuzun üstünde Davut yıldızı bulunduğu gerekçesiyle eleştirildi.

Belçika’da yaşayan İsrailli Alon Onfus Asif, “Konsere Waters’ın müziğini çok sevdiğim için, İsrail’e karşı siyasi duruşundan bağımsız olarak geldim,” diyor. “Çok da eğlendim, ta ki şişme domuzda Davut yıldızını fark edene dek. Faşizm, diktatörlük ve insanların baskı altında tutulmasını sembolize eden diğer imgelerin yanındaki tek dini-ulusal sembol buydu. Waters çizmeyi taşırdı ve tüm militanlık karşıtı mesajlarının ötesinde Yahudi karşıtı bir mesaj verdi.”

Asif’in aynı domuzun üstünde bulunan haç ve ay yıldızı görmemiş, gördüyse de “faşizm ve diktatörlüğü sembolize eden imge”ler olarak saymış olmasının pek manidar olduğuna değinebilir, benzer şekilde, domuzdan çok önce duvara yansıyan savaş görüntülerinde uçaklardan bomba yerine atılan aynı sembollerin arasında Davut yıldızını görmekten neden rahatsız olmadığını sorabilirdik. Neyse ki sevgili Roger Waters fazla sözel mahal bırakmayacak bir açık mektup yazarak resmî Facebook sayfasında paylaşmış. İşte mektubun tamamı:Devamı »